4th Annual Kurdish Youth Festival

THE FOURTH ANNUAL KURDISH YOUTH FESTIVAL WILL SHINE THE SPOTLIGHT ON THE NEXT GENERATION OF KURDISH ARTISTS AND LEADERS

Kurdish Youth in Diaspora Will Explore Their Identity through Competitions, Shows, Festivities and Intellectual Endeavors during Three Unforgettable Days in San Diego, CA January 2013

logoSan Diego, USA. November 2012- The most anticipated gathering of the year for Kurdish youth across the US and Diaspora at large will be held at Hotel Hilton La Jolla Torrey Pines, in sunny San Diego, Ca on January 4-6, 2012. The Kurdish Youth Festival committee would like to extend their warmest welcome and invite guests to register online in advance in order to take part in this memorable festival. All of the programs of the festival will be held at this four star hotel; therefore, the committee has arranged for the attendees to receive unprecedented discounts on their room rates. Hotel guests will also be able to attend a free boat tour of the San Diego Harbor.

Korang Abdullah (Kae Kurd), Kurdish youth’s dynamic comedian, along with female co-host Helat Tahir, will entertain and enlighten the guests, and lead them through a fantastic weekend of events. The festival will include well-respected guest speakers, interactive round-table discussions on returning to Kurdistan, and panel discussions on women, tolerance, and the Kurdish language.

Crowd favorites, such as the Art Auction, Film Competition, and a more elaborate version of the trivia contest, will return for another round of applause. While new events, such as an interactive Helperkê workshop with audience participation, will bring fresh energy and excitement to the line-up.

There will be a gripping short one-act play by Cklara Moradian and Soraya Fallah. Kurdish Rapper Serhado will give a sensational performance. He will also act as one of the judges of the festival’s most popular event: Kurds Got Talent. The grand prize of the talent show will be a round trip flight to Kurdistan. Talent show hopefuls should sign up online as soon as possible.

As in every year, the festivities will come to an end with a grand Kurdish concert with live performances by two well known and loved artists. The spectacular festival finale is expected to fill up to capacity. The committee has invited award-winning photographers and directors to photo/video document the entire event.

Thanks to Diamond sponsor Asiacell, who is sponsoring the festival for the second year in a row, the committee is able to extend scholarship opportunities to youth pursuing an education. This year there are eight opportunities to win a scholarship through the annual essay contest. The committee encourages all current undergraduate students or high school seniors applying to a college or university to enter the contest.

The annual Kurdish Youth Festival is a volunteer run non-for-profit non affiliated organization and is only able to operate through sponsorships from organizations and individual donations. The financial commitment of sponsors makes every one of the above events possible. Every dollar invested in the Kurdish Youth Festival is a dollar invested in the future of the Kurdish Youth. The committee is dedicated to providing quality programming with minimal administrative costs. You are invited to make a direct difference in strengthening the Kurdish identity of youth in Diaspora.

Email:  kyf@kurdishyouthfestival.org
Website: http://kurdishyouthfestival.org
Twitter: @KurdFestivalUSA | #4KYF
www.facebook.com/kurdishyouthfestival

13 thoughts on “4th Annual Kurdish Youth Festival

  1. R. T. Erdoğan’ın büyük sürü ideolojisi.
     
    Muhamed’in 1400 sene evel Arap Bedevilerine dayattığı demografik çoğalma yöntemini dayatan Erdoğan tek lider olma yolunda ilerliyor.
    Konya mitinginde, “1071 Anadolu’ya hükmümüz, 2071 Cihana hükmümüz“, diye pankartlar asıp, sloganlar atan Erdoğanland sürüsü, Türkiye’yi yeni maceralara sürükleme yolunda!
    Çoğalın, çoğalın her ne pahasına olursa olsun çoğalın, herşey mubahtır diye bas bas bağıran AKP yönetimi, Türkiye’ yi fare deney laboratuvarına çevirmek istiyor.

    ”R.T ERDOĞAN GENÇLERE 2071 NESLİNİ YETİŞTİRME ÇAĞRISINI YİNELEDİ

    Erdoğan, ardından sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizler 2071’i göremeyebiliriz, gençler sizlere sesleniyorum. Özellikle bekar olanlarınıza sesleniyorum. Evleneceksiniz, inşallah 1071’in neslini siz yetiştireceksiniz. Ama öyle bir şuurla yetiştireceksiniz ki onlar bu ülkenin yerini ilk 10’un içerisinde farklı bir yere taşıyacaklar. Çünkü biz farklı ufukların insanlarıyız her gittiğim yerde onun için en az 3 çocuk diyorum. Çünkü genç yetiştirilmiş, dinamik bir nesli biz yetiştireceğiz. Bunu ihmal etmeyelim. Eğer bugün 444 kod numarasıyla yeni bir dönem başladıysa bunu iyi hesap ediniz. —Kaynak: dindiyanet.—
    Ortalığı çalak çocukla doldurarak çoğunluk sağlamak isteyen Erdoğan’ın Konya mitinginde, “1071 de Anadolu hükümranlığı, 2071 cihan hakimiyeti” diye sloganlar atıldı ve pankartlar taşındı. Büyük sürü yeniden büyük felaketler peşinde…! Tek lider, tek ırk, tek din’ e oynayan Erdoğan devamla, ‘İşte 326 tane milletvekiliniz var, 326 milletvekiliyle gene mi bahane’ diyorlar. Ama işte bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor…”, diyerek niyetini de iyice belli etti.
    İstanbul’da padişahların kurduklarından daha büyük cami kurmak, başkanlık sistemi ve akabinde tek liderlik, Muhamed’in 1400 sene evel Arap Bedevilerine dayattığı demografik çoğalma yöntemini dayatmak, aşırı hızla çoğalacak kalabalıklara Wahhabiler’ in fetih ve ganimet hedeflerini aşılayan tarikat ve cemaatleri güçlendirerek çığ gibi büyüyen bu kitleler üzerinde politik ve psikolojik alanlarda tam kontrol sağlamak, işte 2013 Türkiyesinden yeni manzaralar…
    Osmanlı’nın kaldığı yerden tam hızla devam, hem de en büyük minareleri dikenin kaldığı yerden devam. Muhamet, kız çocuklarını kuma gömüp öldüren bedevi ve Wahhabiler’in önlerine yeni hedefler koymuştu. Ayetler indirtti ve kuma gömüp öldürme yerine, onları tam hızla çalışan Arap üreticisi fabrikalara çevirerek gerekli silahlı güçlerin oluşumunu sağladı. Her Arap Müslüman erkek birden fazla kadına sahip olma hakkını Allah’tan alıyordu. Muhamet poligami yöntemini uygulayarak hem Arap’ların hayvansal duygularına sesleniyor hemde bu yolla olağanüstü derecede büyüyen Arap nüfusunu komşu ülkelere yönlendirerek kısa zamanda dünyanın o dönemki en büyük 2 gücünü tehdit etmeye başlıyordu. Politik taktik tutmuştu. Çölde dolaşan, dünyadan tamamıyla kopuk yabani Bedevi kabileleri bugün Erdoğan’ ın da savunduğu ve uygulamaya koyduğu yöntemler sayesinde büyük bir hızla Bizans ve Pers imparatorluklarının sınırlarını aşarak Anadolu’ya ulaşıyorlardı. Kürtler’in kılıç zoruyla Müslümanlaştırılıp Arapların köleleleri haline getirilmeleri sonun başlangıcına takabül ediyordu. Fas’tan, Orta Asya’ya kadar nice halk Muhamet’in askeri stratejileri sayesinde Arap işgaline geçiyor ve Pers’ler de nihayetinde bu keskin kılıcın önünde başlarını eğmek zorunda kalıyorlardı. Arap’ların bu tarihsel başarıları tamamıyla Muhamet’in o görünmeyen hilesinde yatar. Herşey sayısal olarak çoğalma ve komşu alanlara masumane migrasyonlarla girilerek kurulan enklavelerle başlar.  İşte bu çoğalmak, çoğalmak, tavşanlar gibi çoğalmak, kutsal bir artış ve sayıyla hakimiyet kurmak, ilk olarak Erdoğan tarafından kodlanmamış, bunun Medine kodlaması Arap Muhamet’ e aittir. Bu şekilde ekspononşiel olarak çoğalan Arap nüfusu kısacık bir zaman dilimi içinde 30 ülkeyi din iman adına ele geçirdi.
    AKP usulü yöntemlerle çoğaltılmaya çalışılan deney hayvanları (laboratuar fareleri) gözüyle bakılan sürüler demek ki bu fetih ve yağmalar için gereklidirler. İnsanın aklına takılabilir, neden bu kadar insan bu kadar önemli?. Erdoğan tayfası bu insanların sadece varlığını istiyor ama, nasıl olmaları onlar için asla sorun değil! Her sene bir Erdoğan doğuracak kadınlar bu insanları nasıl eğitecek? Cahil cuhul insanlar, uyumsuz, kriminal kalitesiz unsurların yarattıkları imago yetmiyormuş sanki, bu defa da virus usulü çoğalma devletin resmi ideolojisi oldu…! Dünyanın dört bir yanına işçi veya göçmen diye sürülecek olan bu deney farelerini çekici kılan bir çok sebep var. Müslümanlığın yağma ve talan hareketlerini genişletmek ve dünyanın bütün özgür halklarını baskı ve terör altına almaktır amaç. Sınır tanımayacak bu Erdoğan’lar biyolojik olarak da oldukça çekici bir yapıya sahipler -Erdoğan’ın her lafında genç nüfus diye yutturmaya çalıştığı dejenere unsurlar-, islamist Türk modeli olarak kullanılmaya en uygun mücahitler olacaklardır.

    Bütün bunlar, ekonomiyi korumak için(miş). demekki kobaylık? Aramızda bazıları fare olmalı ki, ırkımız dinimiz ayakta kalabilsin!
    Erdoğan Bosna’da: “Herhalde bundan dolayı gücenmezsiniz… Bosna Hersek’in nüfus artış hızı çok düşük. Bu bakımdan hocalarımızın da desteğine ihtiyacımız var. Ben Türkiye’de ‘3 çocuk’ diyorum ama burada en az 5 çocuk olması lazım. ” kaynak: –Hürriyet gazetesi—
    Bir ülke insanının ‘gönüllük şartıyla bile olsa’ laboratuar faresi muamelesi görmesine nasıl izin verilir? Doğrusu buna akıl erdirmek mümkün değil!
    ”Başbakan Erdoğan, İstanbul’da katıldığı bir konferansta ilginç açıklamalarda bulundu. ‘Eşim dört çocuğumuzun bezlerini elinde yıkayarak büyüttü. Şimdi iş çok daha kolay. Çamaşır makineleri var. 5 çocuk bile olur” dedi. kaynak: RADİKAL—
    AKP ve diğer Türk İslam sentezcilerinin yapmaları gereken tek şey varsa o da hemen Himler gibi özel bir laboratuvar kurup orada aşırı hızla Türk, Arap ve Müslüman üretmektir. Bu kadar bağırma, çaba ve eziyete ne gerek var?
    AKP, sadece İslamist bir parti değil aynı zamanda yayılmacılığa soyunan ırkçı bir partidir. AKP, Hanefi mezhepli Sunni İslam diktatörlüğüdür. AKP, neo Osmanlıcı, yayılmacı, İslamist hegemonya hedefinde tehlikeli bir oluşumdur. AKP, cami avlusundan yükselip devlet olanaklarını ele geçiren tarikat ve cemaatlerin partisidir. AKP, Baas Partisin’den daha katliamcı, Molla rejiminden daha geri bir rejimdir. Nato’nun ikinci büyük ordusu yine Nato’nun silahlarıyla her gün köy ve kasabaları bombalıyor, Filistinli kardeşi için İsrail’e savaş açmayı düşünen, Türkiyede özgürlüğün kırıntısını bile çok gören siyaset güdüyor. Cami avlusundan sivil düşünce çıkmaz. Cami avlusundan demokrasi hiç çıkmaz. Cami avlusundan iktidar olanlar ne yapmış bakınız. Yırtık ayakkabı ile cami avlusundan siyasete giren Erdoğan kısa sürede Karun kadar zengin oldu. Yetmedi, oğlu, kızı, damadı, velhasıl hanımına selam verip elpençe divan duran herkes zengin oldu. Daha doğrusu, devletin milli hasılasını kendisi gibi düşünenlere peşkeş çektirdi. Türk islam sentezi doktirinien bağlı olarak üretilen kimliksiz, niteliksiz insan tipinin doğuşunda, tarihsel sosyal faktörlerin yanında işte bu Erdoğan tipi insanların büyük rollleri vardır. Kalpazanından işkencecisine hertürlü suç işleyeni bu ideolojinin arkasına sığınıyor. Terör, yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlik, adam kayırma, fuhuş, ahlaksızlık, cinayetler, yalan ve talanı maskelemek için kullanılan ırkçı Vahhabici Türk İslam ideolojisinin büyük sürüsü, büyük felaketlerin habercisi olmaktan daha ileriye gidemez.
    Mesela bu tayfa her yıl İstanbul’un fethini kutluyor! Bu aşağılık bir olaydır. Müslümanlar Şam, Kahire, Bağdat, Konya, Bursa, İstanbul ve daha nice şehirlere vahşet, gasp, işgal ve yağma sahnelerinden başka bir şey yaşatmamışlardır. Newyork şehrini Hollandalılar kurmuş ve sonra İngiliz’lere satmışlardır. Oraya göçmen olarak gitmişler, yani orayı yerli halkın yaptığı bir şehri olarak işgal etmemiş, kendileri inşa etmelerine rağmen her sene kalkıp da bunun kutlamasını yapmıyorlar. Dünyada hiç bir ülke işgal ettiği, başka bir halkın olan bir yerleşim biriminin işgalini kutlama alçaklığına girmiyor. Hitler bile Paris’i işgal ettikten sonra, sonraki yıllarda onun kutlamasına girmemiştir. Kanada’lılar Eskimolardan aldıkları herhangi bir alan için yıllık kutlama yapmazlar. Bunlar tamamen çağdışı, eski kabile toplumlarından kalan geleneklerdir.
    Müslümanlaştırılmış Türk göçebelerinin Anadolu’da kurduğu herhangi bir şehir veya köy yoktur, her yeri tamamıyla barbarlıkla, asarak keserek ele geçirmiş ve şimdi utanmadan bu şehirlerin işgalini kutuyorlar. Şu an Anadoludaki eski şehir, ilçe vs isimlerinin çoğu Cumhuriyetin ardından değiştirilip Türkçeleştirilmiştir. Üstüne üstlük bu kutlamalar devletin ana doktirini yapılmış durumdadır. Gasp, işgal, yağma, talan bir bedevi kültürüdür, bu topraklarda din adına Müslümanlık adına yetiştirilen çocuklar nasıl oldu da çölün vahşi bedevilerine dönüştüler? Arap akınları yüzünden Kapadokya alanında insanlar yeraltı şehirleri yapmak zorunda kalmışlardır. Müslümanların kılıcından kurtulmak için çırpınan karadeniz halkları tapınaklarını taşların içine taşımış, Sümela gibi dağ keçilerinin yaşam alanlarına benzer sığınma yerleri inşa etmişlerdir. Ürgüp’teki peri bacaları, Kayseri’ den Nevşehir alanlarına kadar yayılan büyük yeraltı şehirleri işte bu İslamcı akıncılardan korunmak için yapılmıştır. Uygar Anadolu halkları yer üstündeki bütün varlıklarını kan içici barbarlara kaptırırken, gasp ve zulümden korunmak için tarihe bir abide olarak kalacak yeraltı şehirlerini de geriye bir ibret dersi olarak bırakmışlardır. Bu yeraltı şehirlerinde, dağların uçurumlarındaki abideler, kutlamalar yapan, turizm safsataları ile insanların gözlerini oyalayan ahmaklara hangi dersi veriyor? İstanbul’u kuşatırken içerde ne kadar savunucu, 300 000′ i aşkın çapulcuya karşı direniyordu. Mehmet’in çapulcuları ne amaçla burada toplanmıştı? Neden 200 000 serdengeçti dünyanın bütün Müslüman ülkelerinden toplanarak buraya kadar getirilmişti? Serdengeçtiler kuşatma boyunca ağır derecede uyuşturucu ile kendilerinden geçiriliyordu – ser farsçada kafa-. işte uygar İstanbul, 9 000 – 12 000 civarında bir savunmasıyla bu şekilde yağma ve talana uğrayıp tarihe veda ediyordu!
    Türkiye’de yaşanan ağır beyin yıkama, kitlelerin zorla Müslümanlaştırılmasına bağlı olarak ortaya çıkan derin kimlik bunalımının yolaçtığı derin hasar her alanda görülmeye devam ediliyor. Böyle çarpık bir ”kimliğin” ortaya çıkmasında çeşitli faktörler vardır. Bunların başında çağdışı devlet doktirini geliyor. Günümüzde nicelik değil, nitelik önemlidir. Kalitesiz nüfus patlamaları çağı çoktan geçmesine rağmen, Türkiye yöneticileri eski kabile, cemaat, tarikat, aşiret kafa yapısından kurtulamadıkları için kuru kalabalığa tapmaya devam ediyorlar.
    Avrupa’ da, sayısal olarak 100 000 ü geçkin göçmeni olan 59 ülke var, resmi rakamlara bakılarak bu sayının altında olanları bir tarafa bırakırsak, Türkiye kendi insanını göçebeliğe sürüklemede hala baş sırada. Ekonomi iyiye gidiyorsa, etkisini en çok bu alanda göstermesi gerekmiyor mu?. Avrupa’ ya en fazla göçmen vermiş olan Türkiye, entegrasyon alanında ise en arkada! Bırakalım, Alman, İngiliz, veya Çinliyi, Japonlar bile negatif Türk imagosuna sahip olmaya başladı.
    Osmanlı’dan devralınan, parazit yaşama, başkasında olana el koyma, tembellik, sahtekarlık, çalıp çırpma kültürü, en bariz şekliyle, Avrupa’ya kadar sürüklenmiş insanlara konulan zorunlu haraçlarda görmekteyiz. Hem doğduğu yerden göçe yolaçan bir sistemde direteceksin hem de gittiği yerde onu rahat bırakmayacaksın! Hiç bir ülke kendi toprakları dışında doğan çocukları, ”zorunlu vatan görevi, zorunlu askerlik” adı altında baskı altına alıp binlerce Euroluk bir soyguna tabi tutmuyor. Yurtdışında doğan, Türkçe’ yi bilmeyen 4. kuşak Türk çocuklarının çocuklarını bile 10 000 Euro ile haraca bağlayan Erdoğanland mafyası, vatan görevi, her erkek “Türk’ ün kutsal hizmeti”, ”yapmazsan kız vermezler”, diye lanse ettiği militarist terörcü doktirinini terk etmiyor. Türk Devleti’ne göre “Bedelli Askerlik” uygulaması “sunulan hizmet”tir ve Türkiye’li göçmenlerin, askerlik süresi yüzünden oturum statüleri ve işlerinin tehlikeye girmemesini sağlar!. Resmen tehdit var. Her ne kadar anaerkil bir kavramla “anavatan” için denilse de burada söz konusu olan asıl mesele, “Yurtdışı Türkleri”nin kelle parasıdır. Gerçekte bu “hizmet” kendi Vatandaşlarına karşı savaş için askeri bütçeye kaynak gasbıdır. Avrupa alanında yaklaşık 140 ülkeden göçmenler yaşıyor. Bunlardan yalnızca Türkiye orada doğanları sonsuza kadar böylesine bir haraca bağlıyor. Hiç bir ülke kendi toprakları dışında doğan çocukları, ”zorunlu vatan görevi, zorunlu askerlik” adı altında baskı altına alıp binlerce euroluk bir soyguna tabi tutmuyor. Bu noktada bir daha ispatlanıyor ki Türkiye, askeri ile, dini ile ve genel olarak bütün kültürü ile çok gerilere saplanıp kalmıştır. Bu nedenledir ki de hiç bir topluma entegre olamıyor, Türk kelimesi, türk imajinasyonu o kadar negatifse, bunun objektif nedenleri vardır! Japon’ yalı bir insanda bile bu imaj varsa bunun kökten irdelenmesinde yarar vardır.Bu noktada bir daha ispatlanıyor ki Türkiye, askeri ile, dini ile ve genel olarak bütün bir kültürü ile çok gerilere saplanıp kalmıştır. Bu nedenledir ki hiç bir topluma entegre olamıyor. Türk kelimesi, Türk imajinasyonu bu kadar negatifse, bunun objektif nedenleri vardır! Japon’yalı, Etiyopya’ lı, Güney afrika’ lı bir insanda bile bu imaj varsa bunun kökten irdelenmesinde yarar vardır. Yoksa eski Osmanlı- Hiristiyan savaşlarından bahaneler aramakla hiç bir sorun çözülemez. Kaldı ki Avrupalı bu savaşları artık unutmuş, onların üstünden ne sular akmış!
    Şimdiye kadar bütün suç Avrupalılarda aranıyordu, bütün entegrasyon bürolarının çıkış noktaları buydu. 50 yıldan beri takip edilen bu anlayış nihayetinde tamamıyla iflas etti. Salon bürokratlarının ezbere uyguladıları bütün göçmen politikaları, zayıflayan Avrupa’lıların pozisyonlarının farkına varan ve tarihsel yayılmacılığı yeniden gündeme getiren Müslüman göçmenlerin kendileri tarafından çöpe atılmış durumdadır. Türklerle savaş yapmamış Japonlar’a ne oluyor? Japonlar yeni gelmeye başlayan Türkleri en tehlikeli yani sorun teşkil eden ulus olarak görüyorlar. Hiristiyan veya Türklere karşı önyargılı değiller! Son zamanlarda Türklerin bu ülkedeki suça karışma oranlarındaki bariz artış malesef kötü bir sonun başlangıcını hazırlamış durumda, işin özü tüm dünyadaki olumsuz negatif türk imajı bu ülkede de realite oldu. Tokyo’da İbrahim tatlıses’in kasedini koyup, fenerbahçe maç kazanmış diye kornaları çalıp, ilk iş olarak bir cami kurarak ezanı yüksek sesle okuyup bütün mahalleyi kışkırtan asosyal kitle, Türk Müslüman kimliği adına olmadık alışkanlıklar, dünyada ne kadar negatif değer ve yargılar varsa onlara fikse olmaktan vazgeçmiyor.
    Dünyanın en büyük 3. Üniversitesi olan Stanford Üniversitesinin araştırmasına göre Türkiye’deki Türk geni %9 dur.
    Türkiyedeki Genetik uzmanlarıda Anadoluda Orta Asya kökenli gen taşıyanların çok az olduğunu söylüyor. Yabancıların Türk imgesi ise Osmanlı’nın, Türk’ e yaklaşımından farklı değildir. Avrupa Türk ismini aşağılamak için kullanırdı, Osmanlıda öyle.

    Önemle ifade edelim ki, yabancı tarihçiler Türk kelimesini Müslüman tabiri ile eş anlamlı olarak kullanmışlardır. Osmanlılardan bahsederken Türkler dedikleri gibi. Zamanla Türk ve Müslüman kelimeleri Müslüman dünyada da eş anlamlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim şu anda Arnavutluk gibi Balkan Müslümanları, “Hangi dindensin?” sorusuna, “Elhamdülillah Türk’üm” cevabını vermektedirler. Pakistandaki sözlüklerde de, Türk kelimesi açıklanırken, “mahbûb ve müslim” kelimeleriyle açıklanmaktadır.

    Hatta Avrupalılar Türk kelimesini kullanırken Araplar dahil birçok müslüman halkı kastederek Türk demişlerdir. Yani Avrupa Türk derken müslümanları kastediyordu. Mesela İstanbul’un resmi ismi 1930’lara kadar Konstantiniyye idi. Arapçada “Konstantin’in şehri” manasına gelir. Konstantiniye’nin adı 1930’da çıkarılan bir kanun ile değiştirilerek İstanbul yapılmışır. Osmanlı kayıtlarındada 1920lere kadar İstanbulun adı Konstantiniyye diye geçer. Ki zaten İstabul kelimeside Yunancadır. İstanbul: Grekçe; Eis Ten Polin (Şehire doğru), Osmanlının Constantinopoli feth edip İstanbul yapması tarihi bir yalandır. İstanbul adı 1930’da verilmiştir… Dr. Wells: “Anadolu’da Türk dili ve kültürünün yayıldığını biliyoruz. Ancak genetik veriler, Selçuklu ile Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türk geninin burada fazla yayılmadığını gösteriyor. Kendinizi “Türk” sayabilirsiniz, ama kökleriniz başka yere uzanabilir”. Osmanlıca Arapça ve Farsça karışımı dildi. Bilinenin aksine Osmanlıca denen yapay dil Türkçe değildir. Türkçede çok fazla Arapça ve Farsça kelime olduğu için böyle sanılıyor.
    Osmanlıda saray dili Persçeydi. Osmanlının kullandığı alfabede Pers alfabesiydi.
    Arapça ve Farsça yazan, konuşan ediplerin, Türkçe konuşan ve yazanlardan daha üstün tutulmaları sebepsiz değildir. 1914′ e kadar Anadoluda başlıca 4 büyük halk yaşıyordu, Türk nüfusu henüz çoğunluk değildi. Rumlar, başta karadeniz alanında- çoğunlukla Müslümanlığa geçmeseydi, hemen hemen Türk nüfusuna yetişiyorlardı. Ermeni ve Kürtler yaklaşık yüzde 40 civarında bir nüfus oluşturuyorlardı. Ama beyinleri yıkanmış, kandırılmış, hafıza kaybına uğratılmış bugünkü 75 milyon insan, Anadolu’ nun sanki ani bir gök gürlemesi ile Türkleştiğini, orta Asya’ nın steplerinden gelen bir avuç göçebenin boş tertemiz bir alan bulup, orada safi ırkını genişletip bugünkü haline geldiğine öylesine inandırılmış ki, bu insanların şimdiki terör, şiddet ve tehdit algısı ile oluşturulan bir çemberin dışına çıkması tamamen imkansız bir olaydır. Bu otoriter sistemin başlıca gücü ordu ve Diyanet, Nakşiciler, süleymancılar, milli görüşçüler denilen islamist paramiliter örgütlenmelerdir.

    Sevgi ve Saygılarla
    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Sezer Aşkın,
    Melahat Baykara,
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk
    Bedri Engin,
    Selma Altuntaş,
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman Bahar
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik

    http://www.facebook.com/entegrasyon.komitesi
     
     

  2. First of all I want to say excellent blog! I had a quick question which I’d like to ask if you do not mind. I was interested to find out how you center yourself and clear your mind before writing. I have had difficulty clearing my thoughts in getting my ideas out. I truly do enjoy writing but it just seems like the first 10 to 15 minutes are usually wasted simply just trying to figure out how to begin. Any suggestions or hints? Appreciate it!

  3. ‘Her Türk Anasından Asker doğar’ ve Askerlikte Anasına binlerce kere küfür edilir!

    ”…Asker nöbette intihar etti
    Kırklareli’nde 21 yaşındaki Piyade Er Ümit Ünlü, nöbeti sırasında G3 piyade tüfeğini çenesinin altına dayayıp ateşleyerek intihar etti. Bu alanda savaş falan yok!, batı da intihar doğuyu geçtiğine göre Batı da daha fazla küfür edildiği kesin!! Askerde intihar eden askerlerin sayısı her geçen gün artıyor. 2013 yılının ilk üç ayında intihar eden asker sayısı 13′e ulaştı. Her yıl ortalama 100 asker intihar ederken bu intihar oranlarına göre ortalama her 3-4 günde, bir asker intihar ediyor…”
    Asker’e küfür etmeyen apoletli otoritesiz görülüyor! Adi, kriminal, sadist ve kültürsüz unsurlardan oluşan subay sınıfının ”askeri eğitim, kutsal vatan görevi” adına yaptıkları biyolojik işkenceden daha ağır olmasaydı bu kadar asker intihar etmezdi: gencecik insanların bilinçaltına çevrili cinsel işlevlerinin, sistematik şekilde piskolojik işkence derecesinde işlenerek hasta bir toplum yaratılmasının sonuçlarını şimdi her alanda görmekteyiz. Mecliste küfür eden vekil bu noktaya durup dururken gelmedi: daha çocuk yaştan, öğretmenlerinden, polis ve subaylardan küfürden başka bir şey duymayan insanların kendilerinin de birer küfürbaz olmamaları mümkün değildir.
    TBMM’ deki küfür ortamı, kazavari, geçici dil sürçmelerini andırmıyor. Kaynağını barbarlıktan alan Türk İslam sentezi diye adlandırılan köhne ideolojinin bu türden belirtilerinin, sistemin bir parçası olan bu alanda da daha net olarak ortaya çıkması doğaldır. Türk ordusu, kominikasyonunu küfürsüz yapamıyor. Her askerin komuntanından duyduğu ilk ‘selam’, anasını hedefleyen adi bir küfürdür. TC ordusu, disiplin adına, cinsel aşağılamayı temel alan piskolojik baskı yöntemini esas alırken, kullanılan küfürler sanki ordu doktirininin ana temeliymiş gibi hiç bir subay da bu ‘kırmızı hattın’ dışına çıkamıyor.
    İşkenceci subay takımı metotlarını terketmeye yanaşmadığı gibi, kendini maskelemek için dinci kılıklara giriyor. Halkın kanını emen parazitler binlerce askerin intihara sürüklenmesini herzamanki gibi papağanvari propogandalarla, “… vatan şehitliği, peygamber ocağı ve benzeri, ilkel ruhları okşayan kavramlarla örtüştürerek yapay bir kutsallık oluşturmaya çalışıyorlar.
    Toplumdaki olumsuz, adi, kriminal ve kötü eğitim görmüş insanların, parti liderlerinin kendi hazırladıkları dikta listeleri ile öne çıkarılarak adına ‘Büyük Millet Meclisi’ denilen bu oluşumun örgütlenmesi, demokratik ülkelerde asla görülmemiş duyulmamış bir rezalettir. Sınırsız dokunulmazlıklara sahip küfürcü tiplerin TBMM denilen çatı altında büyüklük oynamaları, hiç bir kuruma karşı hesap vermemeleri çağ dışı bir olaydır. Ağızları sokak kabadayılarından farksız. Ana avrat birbirlerine küfür eden çete mensuplarında utanma yok! Seviye tamda cahil cuhul Anadolu gürühuna göre indekslenmiş. Biliyorlar ki geri kalmış toplum ancak küfürden, bağırma ve çağırmadan, işkenceden anlar! Meclisteki bu bağırma çağırma adi bir sokak kabadayısının piskolojik durumunu yansıtıyor. Bu halleriyle, bu parti yöneticileri yeni uyanmaya başlıyan Arap halklarının gerisine düşüyorlar. Parti liderlerine ruhunu-şeytana satan; emret kölenim imzasıdır, bireysel çıkarları için acımasızca yöntemleri, siyasal çatışmaları yürüten bu ilkel tiplerin her zaman çoğunluk sağladığı, çeteleşmenin doğal bir yol olarak benimsendiği bu yapıya ‘büyük millet’, ‘büyük meclis’ gibi yakıştırmaların yapılması saçmadır. Kendilerini en yüksek, en büyük diye lanse edenlerin oluşturdukları TBMM, esasen belirli kliklerin sistemli dayatmacılığının bir ürünüdür.

    ANADOLU ERKEKLERİNİN KÜFÜRE ”ANA” dan BAŞLAMALARI!
    Bilindiği gibi Ana veya Anne kelimeleri Türkçe kökenli değildir. Sonu “a” ya da “e” ile biten kelimeler Türkçe değildir. Bunlar Hint Avrupa dillerinden vaya Arap’lardan devr alınmışlardır.
    Bazı örnekler verirsek: “Abluka” kelimesini gündelik hayatta bazen kullanırız. Kelimenin kökeni İtalyancaya dayanıp orijinali “a blocco” ( bir şehrin deniz yolunu kesecek biçimde çevirmek)dur.
    “Anadolu” kulağımızaa en hoş gelen kelimelerden biri, çoğu insan ”anaların bol olduğu bir diyar” olarak anlıyor. Oysa manası bambaşka. Anadolu kelimesi Yunanca kökenli Anatolia’dan gelip doğu yönü, doğudaki ülke manasındadır.
     “Pırlanta” kelimesi aslen İtalyanca’dan dilimize geçmiş olup İtalyancadaki haliyle kelimenin aslı Brillanta’dır.
    ” Çete” kelimesi aslen Arnavutça olup Arnavutların silahlı eşkıyalara taktığı isimdir. harik(a) : Arapça “karıştıran/harekete geçiren” anlamındadır.
    Kafa: Rumca, Kεφάλι (Kefâli) veya Κέφαλος (Kêfalos).
    Kahkaha: Rumca, Kαγχασμός (Kaghasmôs).
    Paçavra: Πατσαβουρα (Paçavura), Panorama: Πανόραμα (Panôrama). Παν (Pan): Her, bütün, tüm-Oραμα (Orama): Ufuk. Bütün, topyekûn ufuk, Papatya: Παπαδια (Papadia). Παπας (Papas): Papaz. Παπαδια (Papadia): Papaz’ın karısı. Bir tür çiçek. Türkçe’ye bir yanlış anlama sonucu girmiş olan bir kelimedir. Pırasa: Πρασα (Prasa). Πρασινα (Prasina): Yeşil kelimesinden mülhem. Bir tür bitki (sebze),
    Politika: Πολιτική (Politikî). Πoλı (Pôli): Şehir-Θεκα (Theka): Korunak. Şehri sarıp sarmalayan, dört duvar içine alan. Anlam genişlemesiyle, siyâset,

    Kundura: Κουντουρα (Ku-n-dura). Tiyatrolarda, oyun sırasında ayağa giyilen özel bir ayakkabı türü, tahtadan yapılan ayakkabı. Anlam genişlemesiyle pabuç, ayakkabı, Lahana: Λάχανο (Lâhano). Bir tür sebze, Lamba: Λαμπα (La-m-ba). Parlayan, ışık veren, ışık saçan. Λαμψις (Lampsis): Parlayış, aydınlık kökünden. Yunanca, “Kurt” anlamına gelen “Λύκος” (Lîkos) kelimesi de, “parlamak, aydınlatmak” anlamındaki “λαμπω”dan (labo) evrilmiştir,
    Madalya: Μέταλλιο (Mêtalio). Mâden’den mütevellit, mâdenî olan. Fransızca’ya “Médaille” (Mêday) olarak geçmiş, oradan da Türkçe’ye girmiştir,
    Efe: Rumca, Έφηβος (Êfivos). Yiğit, delikanlı.
    Falaka: Φαλαγγος (Falagos). Kalın sopa. Yunanca’dan Arapça’ya oradan da Türkçe’ye geçmiştir. Fire: Φύρα (Fîra). Azalma, eksilme.
    Fiske: Φούσκα (Fûska). Şişik, kabarık. Funda: Φουντα (Fu-n-da). Püskül, tepelik anlamlarında.
    Galata: Γαλατας (Ğalatas). Sütçü. İstanbul’un en eski semtlerinden birinin ismi. Gübre: Κοπρος (Kopros). Dışkı, Gaita.
    Müze: Μουσεïο (Musio). Güzel sanatların dokuz perisinden biri olan Μουσα (Musa) kökünden
    Harita: Χάρτης (Hârtis). Hülya (Hulya): Χολή (Holî). Safra. Mâl-i Hülya: 4 unsur (kan, safra, balgam, aşk). Yunanca’dan Arapça’ya oradan da Türkçe’ye geçmiştir. Hayal, rüyâ anlamlarında da kullanılmaktadır. Mütareke : (terk kökünden) karşılıklı terketme, karşılıklı silah bırakma, kitabe : yazıt, şemsiye : (şems=güneş kökünden)güneşten koruyucu, ( Arap coğrafyasında ancak “güneşten korunmak”ihtiyacı olabileceği için ), Pizza kelimesi, Arapçadaki z/d harflerinin birbiri yerine geçebildiği örneklerden biri olarak : Pidda kelimesinin karşılığı ve Türkçede kullanılan ‘Pide’ kelimesinin de orijinalidir.
    Hegemonya: Hγεμονία (İgemonîa). Egemenlik. Hâkimiyet.
    şur”a : danışma kurulu, istişare : karşılıklı görüş/fikir alışverişi/danışma. Rumcadan gelen:
    çene: Γενις (Genis / Yenis) veya Γναθος (Gnathos). Çene, Altçene. Delta: Δέλτα (Dêlta). Üçgen biçiminde olan. Akarsuların denize döküldükleri yerlerde oluşan alüvyondan zengin coğrafî yapı. Coğ. Ter. Diaspora: Διασπορά (Δiasporâ). Δια (Dia): Den, ile, için, dolayı, baştan aşağı-Σπόρος (Spôros): Tohum. Sağa sola dağılmış tohumlar anlamında. Anavatan’ın dışında yaşayan ve aynı milletten olan insan topluluğu. Örn: Diaspora Ermenileri.
    Diploma: Δίπλωμα (Dîploma). İkiye katlama, kıvırma, bükme. İkiye katlanmış olan anlamında, Anlam genişlemesiyle Şahadetnâme, ehliyet belgesi. Dogma: Δόγμα (Dôgma). Değişmez kanı, Nass, İnak / İnag. Felsefe ter.
    Drama: Δράμα (Drâma). Aslen eylem anlamına gelmekte olup bir tiyatro türünü ifâde eder. Izgara: Σχάρα (Skâra). Yara kabuğu (skar) anlamında da kullanılır, İskele: Σκάλα (Skâla). Aynı zamanda merdiven mânâsına da gelir, Karavana: Χαριβανός (Harivanôs). Büyük yemek kabı, Karizma: Χάρισμα (Hârisma). Bahşiş, hediye, Allah vergisi. Χάρις (Hâris): Letâfet, nezâket, hüner, iyilik, hidâyet, lütûf, nimet, af, hatır, şükr. Bu kelimeden türetilmiştir, Kestâne: Kάστανο (Kâstano), Kırtasiye: Χαρτες (Hartes). Kâğıt kelimesinden türetilmiştir, Kilometre: Xιλιόμετρο (Hiliômetro). Χιλιός (Hiliôs): Bin-Μετρο (Metro): Metre. Bin metre,
    Kirve: Κύριος (Kîrios). Bay, bey, efendi, beyefendi. Anlam genişlemesiyle, Sünnet törenlerinde, çocuğun “mânevî baba”lığını yapan ve kimi zaman da bütün masraflarını üstlenen kişi mânâsına. Bir diğer sava göre ise, kelime, Yezidîler (Ezidîler) tarfından kullanılan, “Khirfê” sözcüğünden gelmektedir. Bu sözcük de aşağı yukarı aynı anlamda kullanılmaktadır, Mağara: Μεγαρον (Megaron). Oda, Ev, oturulan mekân. Anlam genişlemesiyle, in, büyük oyuk, büyük kovuk mânâlarını yüklenmiştir, Makina: Μεχος (Mehos): Araç,

    ”Anadolu”, cahillik nedeniyle talafuzda zorlanan ilkel kitlelerin, ”Anatolia”, Ana-Tolia’ yı söyleyememelerinden türeyen sahte bir ad’dır. Göçebe barbar kitlelerin Anatolia’ya akınları, akabinde uygarlığı yakıp yıkmaları, sadece yerleşim alanlarının adlarının çarpıtılması, yanlış söylenmesi ile sınırlanmadı. Türkiye’de ki isimlerin yaklaşık % 84″ ünün Türkçe olmayışına rağmen, hafıza kaybına uğrayan kitlelerin bunların kökenini oluşturan uygarlıklardan öcü gibi kaçmaları, bilinçaltlarında taşıdıkları ”ana, anne” ye yönelik negatiflik, kendilerinden olmayanlara duydukları piskolojik vurgunun bir ifadesidir. Bugünkü Türkiye’de, fertlerin dişi komponentlerine savrulan aşağılayıcı hakaretler, Türklerin halen konsistent olarak yaşadıkları Türkmenistan veya diğer Orta Asya ülkelerinde rastlamak mümkün değildir. ”ana” küfürleri ile kinli ruhları rahatlatmanın yöntemini bulan pirimitif güruhlar, bunu kültürlerinin de belirgin bir hattı haline getirmişlerdir. Dünya da hiç bir toplumunda dejenere olmuş Türkler’deki kadar Anne veya kişinin dişi eşini hedefleyen bu kadar küfür görülmemiştir. Hiç bir Alman, başka bir Alman’a kızdığında onun Annesine hakaretle işe başlamaz. Avrupa toplumlarında genellikle kişinin kendisi hedeflenir ve oral çatışmada o kişinin olumsuzlukları veya zayıf noktaları hedeflenir. Doğu toplumlarında çokça ratlanan hayvanlara benzetmeler, şamanist kültürden etkilenmiş alanlarda doğal bir kültür olarak devam ediyor. Türklerin devr aldıkları şimdiki küfür kültürü esasen Bizans’ların son dönemlerinde ki dönemin bir mirasıdır. Bu küfürbaz kültürü başlatanlar tabii ki din değiştirip Müslüman olan Rumlar’ın kalıntılarıdır. Dikkat edilirse, ”ulan” ile başlayan ve aile fertlerini ”ana”dan başlayarak rencide eden, piskolojik saldırılar mentalitesi, Anadolu’ daki kültür yıkımı ile şekillenmiştir. Orta Asyalı göçmenler, Osmanlı saray geleneğinde olduğu gibi, Müslüman olmayan kadınlarla evlenir, eş seçimi yüzde doksan bu yönde olurdu. Özellikle Selçukluların son dönemlerinden itibaren gelen göçmenler, direkmen Bizans’lılardan arta kalan, Türk olmayan Rum, Ermeni ve diğer onlarca etnik toplumlarlardan kadınları eş alarak 2 – 3 göbekte anadolu’da ki yerleşik toplumda eriyerek melezleşti. Bizans’tan tek fark sadece İslam’laşma idi. ” Ana” buranın yerlisidir, Baba ise Orta Asya’dan gelmiştir ve o hedeflenmez. Asker doğan Türk, ekmeğini yediği, suyunu içtiği Anadolu’ nun ‘Ana’sına küfürü de doğuştan almış gibidir…Yoz kominikasyonu, melezleşme döneminden itibaren genlerine işleten doğunun bu ilkel göçebeleri bu topraklara kötü bir miras bıraktılar.

    ORDU:
    Türk ordusunda askerlik yapan her genç, hayatında duymadığı küfürleri, burada sözde şanlı, kahraman, sırtı yere gelmez apoletlilerden duyar! Eline kamçı alan her lümpen subay, ilk olarak, sözde ”vatan görevi” yapmaya gelmiş garibanların bütün sülalesini düzme seremonisi ile ”eğitime” başlar…Düyada, küfür etmede rekor kıran Türk ordusunun dinciler tarafından kapitüle ediliş biçimi, kendi halkına karşı aslan kesilen bu köhne gücün kofluğunu gözler önüne serdi. Askere giden yoksul gençlerin beyinlerini zorla yıkayarak, işkence ve zulümle sözde resmi Kemalist ideolojiyi savunma adına, ırkçı dinci Türk-İslam sentezini aşılamada etmediğini bırakmayan ordu liderliği, sarıklı türbanlı tarikatçıların önünde pısırıkça diz çöktü. Generallerin hemen hemen hepsi pişmanlık getiriyor, başkalarına terörle dayattıklarının arkasında durmak yerine, kendilerinin de ne kadar İslamcı olduklarını ispatlamak için, saltanatlarını korumak için vede yağma ve talandan pay almak için bukalemun gibi renk değiştirmeye devam ediyorlar.
    Varlığı tamamıyla dışa indeksli 1 milyonluk resmi ordu, içi boş, çeşitli menfaat şebekelerinin at oynatığı yabancı güçlerin elinde eskimiş bir oyuncaktan başka bir durum arzetmiyor.
    Kürt, Ermeni veya bir Rum(dikkat edilirse bu milletler Anadolunun kadim halklarını temsil ederler) gördüğü zaman şaha kalkan, ama sarıklı kabadayı çetelerini görünce hemen saf değitirerek, arap devletlerinin dönek subayları gibi aşağılık bir manzara yaratan bu ordu, savunma değil, yeniçeriden kalan o mirasın devamı derdindedir.

    AKP:
    AKP, kendisinden öncekiler gibi işkence olaylarının faillerini koruyor. Türkiye’de güvenlik güçleri tarafından yapılan işkence, kötü muamele ve öldürme olaylarının dokunulmazlık zırhı altında devam ettiği açık bir biçimde ortada duruyor. Türk ordusu ve polisini, eğitim ve öğretimin her alanını avucunda tutan AKP kabadayılarının, küfürü devlet organlarında yasaklamaları için yeni bir anayasa yapmalarına gerek yokken, bu noktada da öncüllerine sadık kalıyorlar.
    Emniyet teşkilatının yasal kadrosu 230.928 kişiyi buluyor.1994 yılı rakamlarına göre fiili kadro 146.303 kişi olarak belirtilirken, münhal kadro miktarı 24.625 kişiye ulaşıyor. Bu kadroları yöneten “çekirdek” giderek özel eğitim veren akademilerde yetiştiriliyor. Kendisi de bir mafia elemanı olan eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, bu görev tanımını, “”Özel eğitim” normları ekseninde belirginlik kazanan polislik bilinci, ordunun “cumhuriyetin yılmaz bekçiliği”” diye ifade etmişti. Ana yöntem aynı kaldı: İşkence.  Türkiye’de; tekelli polis devletinin otoriter hızının en saldırgan yöntemlerinden biri işkencedir. AKP döneminde toplam 7.394 işkence olayı belirlenmiştir. Mağdurlarının herhangi bir açıklama ve başvuruda bulunmadığı işkenceler bu sayının dışındadır. Bu işkencelerin ağırlıklı olarak polis merkezlerinde yapıldığı biliniyor. AKP’ nin sorumlu olduğu devlet görevlileri tarafından yapılan insan hakları ihlallerini, tarafsız ve etkin bir biçimde soruşturabilecek bağımsız bir kurum olmadığı için ve güvenlik güçleri tarafından işlenen insan hakları ihlalleri için merkezi bir veri toplama sistemi bulunmadığı için, kanunsuzluk artarak devam ediyor.
    AKP’ nin gücünü oluşturan Türk yargısına, polis ve askerine, özellikle 12 Eylül askeri darbesinden bu yana sadece toplumun en kötü ahlaksız unsurları, işkenceci sadist unsurlar, ırkçılar ve İslamcılar alındı. OHAL, Sıkıyönetim ve DGM mahkemeleri dönemlerinden miras alınan, resmi olmayan gözaltılar sırasında, gösteriler sırasında ve sonrasında, hapishanelerde ve hapishane nakilleri sırasında işkence ve kötü muamele uygulaması tabi ki devam edecektir. Devam eden, işkence altında alındığı ortada olan ifadelerin asıl kanıt unsurunu oluşturduğu davalar ve mahkemelerin bu tür kanıtları kabul edilebilir sayması, AKP tarafından devam ettiriliyor.
    Seviyesi düşük, marijinal kalmış, kendini ifadeden aciz ipsiz sapsızlara polis üniforması giydirildiğinde olacak budur. AKP döneminde islamcı kesilen sadist polisin eline düşen bir vatandaşın piskolojik alanda gördüğü işkence cuntacılarınkinden az değildir. Allah düşürmesin düştünmü adamı ya sakat yada astı kendini yok camdan attı, yok çok alkollu idi” derler. Dünyanın en adi katil, rüşvetçi, ahlaksız zalim işkencecilerinden oluşan bu devasa polis gücü AKP döneminde daha da kuvvetlendi. Türkiye’ de Polis’e düşen bir insan hayatının en kötü dönemini geçirmeye mecburdur. TC poliisinin suçsuz insanları rencide derecesi dünyada üniktir. İslamcı kesilen bu soytarı sürüsünün küfürlerinde azalma değil artma görülüyor.
    CHP:
    Askeri diktaları altan alta destekleyen ırkçı islamcı CHP’nin kendi kimliğine dönüşü ya da boyanın dökülüp altta ki gerçeklerin ortaya çıkmış olmasıdır. CHP, Almanya ordusundan daha büyük bir kapasiteye (98.000 dinci asker)sahip olan İmam-hacı-hoca ordusunu (diyaneti) destekliyor, zorunlu din dersleri denilen islamcı ideolojik çalışmaların arkasında duruyor, türban va çarşaf reklamını yaparak kadınların köleliğe sürüklenmeleri prosesini hızlandırmaktan da geri kalmıyor… Bu haliyle CHP, ana hatlarıyla, Arap memleketlerinde faaliyet gösteren yobaz partilerden önemli bir farklılık göstermiyor.
    CHP İttihat terakkinin devamıdır. Ermeni, Süryani soykırımı, Rum soykırımını ve Anadoludaki diğer yerli hakların yokedilmesi sürecini ilerleten bir akımın devamıdır: 1880 lerden beri başlatılan temizlik hareketlerini yöneten bir partinin mirasçısıdır.
    Soykırıma uğradığı halde sürgündeki milyonlarca insanı bu soykırımı hak etmiş gibi göstererek, ortada bir isyan ya da ‘terörizm’ varmış gibi havalar yaratıp, yeni soykırımlara zemin hazırlayan neo diktacı CHP zamanını tamamlamıştır.
     
    Sevgi ve Saygılarla
    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

    ———————————————————————-
    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Pelin Moda,
    Bedri Engin,
    Sevda Suner
    Sezer Aşkın,
    H. Datvan,
    Salih Demir
    A. Demir
    Melahat Baykara,
    ismail çekmez.
    Aydin Nizam
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk,
    Tekin Balkic
    Selma Altuntaş,
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman Bahar
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    Aynur Balkaya
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    M. Oktay
    Kemal Aktas
    Yelda tekinoglu
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Mustafa Karkaya
    Omer Aytac
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik
    Hasan Mesut Akkaya
    Necmi Guler
    Erhan Isguz
    Meral Okur
    Bilge Okyaz.
    Kemal Koç
    L. Mirakoğlu
    Oktay Kızılcık
    Mehmet Yavuzgil
    Erdal Polat
    Hüsnü oktay
    k. Sankay
    Ahmet tekin.
    Semra Kaya
    Mustafa Çiçek
    Kayhan Göçkaya
    Erdal Solgun
    Mehmet Solgun
    Esra Solgun
    N. Altik
    Oguz Karakış
    Leyla Mert
    Işık mert
    D. Öksüz
    Erdem Yılmaz
    Ayse Eltan
    S. Guner
    M. Deniz Ok
    Mehmet İnce
    Huseyin Cinar
    Meltem Cinar
    Berk Cinar
    L. Demirkaya
    Huseyin Çilek
    Ayten Irmak
    D. Okdere
    Ali Uskan
    Berdan Temiz.
    H. Baskale
    Murat Gülay
    Esra Gülay
    Mustafa Akyol
    A. jale Kol
    M. Kol
    Tamer Oktay
    Aslan Burukoglu
    I. Demir
    Nurettin Akdal
    Uzan Kara
    ismail Igdır
    Nuri Şen
    Hasan.Y. Balci
    Mehmet Yucel

  4. MEZHEP KAVGALARI ÖZGÜRLÜK DEĞİL, BÖLÜNMEYİ GETİRİR!
     
    AKP rejiminin Suriye’deki mezhep kökenli çatışmalarda yer alması, başka devletleri de kışkırtıp alevleri sağa sola üfürmesi, Türkiye’ nin geleceğini belirleyecektir. Alevi Sunni çatışması hızla Türkiye’ye doğru yol alıyor!
    Şimdilerde Suriye ve Irak’ta yeniden alevlenen geleneksel mezhep kavgalarının hiç bir toplum veya millete özgürlük getirmeyeceğini 1400 yıllık geçmişe dayanarak idda etmek yerinde olacaktır.
    Ali-Ömer-Osman-Ebubekir arasında başgösteren taht kavgalarına dayanan bu hizipleşme 1400 yıldan beri milyonlarca insanın ölümüne yol açtı. Ortadoğu’da Hristiyanların mirasına konarak yayılan Müslümanlık, onların bölünüp hizipleşmesini kopyalamakla kalmadı, üstelik bunu en uç noktaya götürerek, çok adi, tamamıyla kriminal bir ortam yarattı. Ali, Osman, Ömer, Bekir ve diğer Arap aşiret liderleri arasındaki rant kavgalarında sağ çıkan olmadı, bunlar birbirlerini öldürmekle kalmadılar, yığınla insanıda kutsallık adına felaketlere sürüklediler…
    Muhamet’in 632 yılında ölümünden sonra, Ebu Bekir halife oldu. Onun zamanında fetihler devam ederek; Bahreyn, Irak’ın bir kısmı ve Suriye’nin bir bölümü fethedildi. Yağma ve talanlarla iştahları açılan Arap kabileleri artık durmak bilmiyorlardı…İslâm’la birlikte Arap Yarımadası’nda otorite olan Vahabi kabilelerin kendi aralarında ki kan davaları, müstakil olarak birbirinden intikam almaları durdurulmuş, önlerine yeni hedefler konulmuştur. Gasp, soygun, içki, kumar, fuhuş, hırsızlık, yetim malı yemek, kan dökme, intikam, yalan, kin, haset, kibir dışında hiç bir iyisi olmayan acımasız Arap kabilelerin önlerine konulan bu yeni hedeflerle, dikkatleri komşu ülkelerin zenginliklerini yağma ve talana çekilmiştir.

    Egoist Arap liderlerinin Muhamet’in mirası için başlattıkları kanlı kavgalar biçim değiştirerek devam ediyor…Halifeliğe soyunan Arap liderleri it dalaşında can vermelerine rağmen, ortaçağın karanlığında yaşayan Ortadoğu ve Afrika kabileleri onlarda ”kutsallık” yaratarak İslam mezheplerini oluşturmuşlardır.
    Başlangıçta asalak Bedevi’lerin aktif rol oynadıkları bu rant kavgalarının politik ve askeri stratejileri temelinde şekillenen fraksiyonlar-hizipler ortaçağ karanlığında milyonlarca insanı etkilerine alarak bütün kıtaları sardı. Göçebe Orta Asya Türk’lerinin de zorla bu hiziplere çekilişi, Arap yağma talan ideolojisinin dünyadan izole edilmiş bu türden ilkel boy, soy ve soplara aşılanması, başka halkların İslam adına köleleştirilmelerinin hak olduğu, Bizans ve Pers alanlarındaki zenginliklere zorla el koymanın mübah olduğu, bunun ”Allah’ın Müslümanlara verdiği bir rısk” olduğunun din iman adına propoganda edilişi, bu mezheplerin çığ gibi büyümesini beraberinde getirdi… Yağma ve talandan pay almaya çalışan ilkel kitleler her zaman bu mezheplerden birine yaslanıyor, Müslümanlık da hızla büyüyerek bölgeye hakimiyetini sağladı.
    Bugün Türkiye’de müslümanlaşan yerli halkların eski çöl örf ve adetleri Araplar’dan daha şiddetle savunmaları Arap milliyetçiliğinin ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir. Müslümanların başı Erdoğan’ın eğer Ali önderliği kabul edilyorsa bende Aleviyim derken neye parmak basıyor? Abbasi döneminde kaleme alınan Buhari, Müslim gibi Ehli-Sünnetin benimsediği hadis kitapları, yine aynı dönemde kurulup, yayılan Hanefi, Şafi , Maliki, Hanbeli gibi mezhepler Arap milliyetçiliğini kitlelere sünnet ve sevap nitelendirmeleriyle yutturmuşlardır.
    Hiristiyan ve Jahudi zenginliklerini ele geçirmek için İslam denen yeni bir dinin yaratılması tamamıyla Arap aşiretlerinin savaş stratejisinin ideolojik-politik temelini oluşturdu. İdolojik alanda çoğu yaşlı karısı tarafından geliştirilen bu sistemin kaderi tarihteki benzerlerinden farksız oldu. Muhamet’in ölümünden sonra ganimet gelirlerinin azalması orduda memnuniyetsizlikler ve isyanların başlamasına neden oldu. Osman döneminde yaşanan bu olaylar sonucunda terör faaliyetleri başlamıştır. Ele geçirilen ganimetlerin paylaşım sorunu, mevki ve çıkarlar,taht kavgaları karışıklıklara ve daha fazla yağmalama anlamına gelen fetihlerin durmasına neden olmuştur. Osman iktidar kavgasında öldürüldü. Ali halife seçildi, Osman’ın katilleri iyi örgütlenmişti…Karşı kliğe yaslanan Muaviye ve Ayşe, Ali’nin halifeliğini tanımadılar. Bu resmen politik bir kavgadır, bunun neresi kutsallık içeriyor. Ali Osman kavgası, o dönemin aşiret reisleri arasındaki kavgalar, mafia çetelerinin dalaşmalarından farksızdır. Ayşe’nin önderliğindeki Mekke grubu ile Ali grubu arasında Cemel Savaşı yapılmıştır. Taht için herşeyi göze alan çete liderleri arasında yapılan bu savaşı Ali kazanmıştır. Muaviye’nin başını çektiği Şam grubu ile Ali arasında Sıffin Savaşı yapılmıştır. Hakem Olayı’ndan sonra iktidar kavgaları yoğunlaşmış, daha fazla siyasal gruplar ortaya çıkmıştır. Ali’de hayatını iktidar kavgasında, yağma ve talandan ele geçirilen ganimetlerin paylaşım kavgasında yitirmiştir. O dönemin bütün Arap liderleri bu türden taht kavgalarına bulaşmış ve birbirlerini acımasızca katletmişlerdir.
    Sadece haca gitme adı altında örgütlenen ve yıllık Türkiye bütçesinden daha fazla gelir sağlayan İslam hac ticareti göz önüne alındığında Suudi Bedevilerinin ve diğer Arapların kılıççı Ali’ye tapmaları normalin ötesinde olağanüstü derecede önemli ekonomik politik çıkarları öngören çekirdeksel bir işlevdir. Avrıupa’da yaşayan Türklerin hac görevi adına Suudi bedevilerine bıraktığı yıllık haraç ortalama 5.8 milyar Euroyu bulmaktadır. Buna karşılık Türklerin Araplaştırılması için bin bir ad altında faaliyet gösteren İslami örgütler yalnızca Almanya da 11 000 e yakın cami kurup Türkiye’nin avrupadan kovulmasının alt yapısını sağlamaktadırlar.
    Konu bu kadar açık iken AKP liderlerinin Suudiler desteğinde, Suriye’ye saldırı planları yapmaları, oraya onbinlerce terörist örgütleyip sokmaları, bu cellatların yağcılığını yapmaları, bedavadan bunlara daha fazla etki alanlarının yaratılmasını sağlayan idolojik politik süreclerde yer almaları bir suçtur.

    Suriye üzerinden mezhep kavgasına katılan AKP rejimi, ”özgürlük hürriyet” adına Suudi ve Katar’dan gelen milyarlarların şarhoşluğu ile, Orta doğu’yu kan gölüne çevirecek senaryoların baş aktörü olmak istiyor. Türkiye’de islamın dışında başka dinlere geçenlerin zülme uğradığını bilmeyen yok! 1913 lerde Osmanlı nüfusunun yüzde 36 sını oluşturan Türkiye Hıristiyanlarının kökü getirildi. Bugün Türkiye’de yüzde yüzlük Müslümanlığı savunan AKP rejiminin, Suriye’ye özgürlük getirme yalanlarına kanmak saflıktır. Kendi ülkesinde hiç bir hak hukuk tanımayan Katar, Pakistan ve Suudi Arabistan gibi en kötü diktatörlüklerin başka ülkelere özgürlük getireceklerine inanmak kadar aptalca bir şey olamaz.
    AKP’ nin bugün takip ettiği çizginin mezhep – hizip – tarikat – aşiret temelinde oluştuğu ortada olmasına rağmen, çıkar peşindeki bazı kesimlerin takkiyelerine şaşmamak mümkün değil! Türk ırkçılığı ile Arap milliyetçiliği olan islam ideolojisinin karışımından yeni siyasal ideolojisini oluşturan AKP yönetimine göre ”Avrupalılık” siyasal olgusu fazla özgürlükler içerdiğinden kökten dönüştürülmelidir.
    AKP İktidarının, ülkeyi ele geçirerek, devleti kendine göre yeniden tanzim ederek zaman içinde dışa yönelmeyi, komşu ülkelere saldırmayı hedeflediği belli oldu! “Siyasallaştırılmış Teologlar (İmam Hatipliler) devri”dir bu devir. Siyasi teoloji anlayışının, “dinsiz” seküler politika ve politikacılardan daha temiz ve isabetli olduğu (çünkü Allah’la ilişkili olduğu vs.) efsanesi çökmeden yeni hedeflerle kitlelerin elde tutulması gereklidir..
    Türkiye’nin iktidar partisi AKP, yonetiminin 12. yılına girerken laik ve demokratik bir ülkeden bahsetmek abestir. AKP bürokrasiyi kendi kontrolü altına geçirerek Türkiye’nin temel kimliğini değiştirmiştir. Bugün, Avrupa Birliği’ne katılma retoriğine karşın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştırıp Müslüman kardeşler, Hamas, Hizbullah gibi karanlık oluşumlarla dostluklar geliştirmiştir. Türkiye’nin bu radikal dönüşümün ardında sadece AKP’nin siyasi makinası değil, 8 büyük cemaat- tarikat – tekkenin de ortak olduğu uluslararası politik İslamın gücü vardır.
    Bugün Türkiye’de 164 bin cami var. Yani, her 410 vatandaşa bir cami düşüyor. Din iman adına Türkiye bir beton yığınağına çevrilmektedir. Diyanet İşleri Bakanlığı’nın harcamaları yediye katlanmıştır. Din işleri bakanlığı harcamaları AKP’nin iktidarı sırasında 5.3 katrilyon liraya çıkarılmıştır. Bu bakanlığın bütçesi diğer sekiz bakanlığın toplam bütçesinden daha büyüktür.
    Postmodern ümmetçi hareket, bugün muazzam bir güç haline gelmiştir. Medyadan, MİT, ordu ve polis teşkilatına, ticari alanlardan, eğitim kurumlarına kadar inanılmaz örgütsel ağlar oluşturulmuştur. Bu son derece iyi düşünülmüş, iyi hesaplanmış ve büyük bir soğuk kanlılıkla hayata geçirilmiş bir kuşatma stratejisidir. İslam, yeniden bir yayılma taktiği olarak kullanılıp ülke “toplu hipnoza” sokulmuştur.
    İslam gibi bir din veya devlet anlayışı, Osmanlı’da olduğu gibi her alanda baskı zulmün alt temellerini oluşturmaya devam ediyor. Osmanlı Devleti bünyesinde sistemli razia hareketleri ile zayıf olan azınlıkların toplu katledildiklerini görmekteyiz. Aynı şekilde şimdiki politik islamın hızla her alanda dengeleri lehine çevirerek Irkçı tekçi esaslar üzerinde yeniden formasyon kazanarak aynı icraatları devam ettirme azminde olduğunu gözlüyoruz. Asimile devam ediyor, ötekileştirilerek, kendi kimliklerine düşman edilme devam ediyor. Yerli Anadolu halklarının inkar edilmesi, herşeyin İslamist Arap ve Orta Asya göçebelerinin Anadolu’ya ayak basmalarına indekslenmesi hala devam ediyor.
     
    Toplumdaki olumsuz, adi, kriminal ve kötü eğitim görmüş insanların, parti liderlerinin kendi hazırladıkları dikta listeleri ile öne çıkarılarak adına ‘Büyük Millet Meclisi’ denilen bu oluşumun örgütlenmesi, demokratik ülkelerde asla görülmemiş duyulmamış bir rezalettir. Sınırsız dokunulmazlıklara sahip küfürcü tiplerin TBMM denilen çatı altında büyüklük oynamaları, hiç bir kuruma karşı hesap vermemeleri çağ dışı bir olaydır. Ağızları sokak kabadayılarından farksız. Ana avrat birbirlerine küfür eden çete mensuplarında utanma yok! Seviye tamda cahil cuhul Anadolu gürühuna göre indekslenmiş. Biliyorlar ki geri kalmış toplum ancak küfürden, bağırma ve çağırma, hırsızlık ve işkenceden anlar!
     
    Sevgi ve Saygılarla
    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

    ———————————————————————-
    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Pelin Moda,
    Bedri Engin,
    Nazmi Dogan,
    Sevda Suner
    Sezer Aşkın,
    H. Datvan,
    Salih Demir,
    Nizamettin Duran
    A. Demir
    Melahat Baykara,
    ismail çekmez.
    Aydin Nizam
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk,
    Tekin Balkic
    Selma Altuntaş,
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman B.
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    Aynur Balkaya
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    M. Oktay
    Kemal Aktas
    Yelda tekinoglu
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Mustafa Karkaya
    Omer Aytac
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik
    Hasan Mesut Akkaya
    Necmi Guler
    Erhan Isguz
    Meral Okur
    Bilge Okyaz.
    Kemal Koç
    L. Mirakoğlu
    Oktay Kızılcık
    Mehmet Yavuzgil
    Erdal Polat
    Hüsnü oktay
    k. Sankay
    Ahmet tekin.
    Semra Kaya
    Mustafa Çiçek
    Kayhan Göçkaya
    Erdal Solgun
    Mehmet Solgun
    Esra Solgun
    N. Altik
    Oguz Karakış
    Leyla Mert
    Işık mert
    D. Öksüz
    Erdem Yılmaz
    Ayse Eltan
    S. Guner
    M. Deniz Ok
    Mehmet İnce
    Huseyin Cinar
    Meltem Cinar
    Berk Cinar
    L. Demirkaya
    Huseyin Çilek
    Ayten Irmak
    D. Okdere
    Ali Uskan
    Berdan Temiz.
    H. Baskale
    Murat Gülay
    Esra Gülay
    Mustafa Akyol
    A. jale Kol
    M. Kol
    Tamer Oktay
    Aslan Burukoglu
    I. Demir
    Nurettin Akdal
    Uzan Kara
    ismail Igdır
    Nuri Şen
    Hasan.Y. Balci
    Mehmet Yucel

    Turkiye Buyuk Millet Meclisi: Vekillerin ayrıcalıklarının artmasını sağlayan yasanın iptalini istiyorum

    http://www.change.org/petitions/turkiye-buyuk-millet-meclisi-vekillerin-ayr%C4%B1cal%C4%B1klar%C4%B1n%C4%B1n-artmas%C4%B1n%C4%B1-sa%C4%9Flayan-yasan%C4%B1n-iptalini-istiyorum#
     
     
     

  5. AKP’NİN POLİTİK İSLAMCILIĞI İFLAS YOLUNDA!

    Taksim’e, Ermeni ve Rum’ların kemiklerinin gömülü olduğu yere muhteşem bir cami, gezeğenin en büyüğü en pahalısı muhteşem bir cami kurulacak ve adı da Erdoğan camisi olacaktı. Böylece muhteşem Erdoğan, kendisini ondan sandığı, yolundan gittiği Osmanlı sultanlarının devamlılığıyla şahlandıracak, Sunni Müslüman’ların önderliğini buradan, bu muhteşem camiden ilan edecekti! Bu hayal gerçek olmadan sönme yoluna giridi.
    Dev adımlarala ilerleyen Bilim ve tekniğin beklenmeyen işlevlerinin de olduğunu bir anlık olsa da unutan Erdoğan, bazı geri dönüşlerin ne kadar tehlikeli sonuçlara yol açtığını gecikerek fark etti. Modern teknikle insanlar arasında değişen kominikasyon yöntemlerinin tamamıyla kapalı sanılan kaba ailesel diktacı Arap rejimlerini nasıl çökerttiğini unutması veya görmemezlikten gelerek Twitter’e saldırması, diğer meslekdaşları Arap liderlerinden farklı olmadı!
    Mübarek, zora düştüğünde İnternet’i kapatmıştı, Erdoğan bu adımı daha sonraları atabilir.
    Erdoğanland macerası, Enverland macerasına dönüşüyor! R. T. Erdoğan’ın bütün ilkel toplumları İslam bayrağı altında birleştirme macerası iflas yolunda…Osmanlı’nın mirasçısı rolüne bürünen Erdoğan diktatörlük yolunda tökezlemeye başladı. AKP, tepeden sallanmaya başladı, Abdullah Gül bu fırsatı kullanarak en yakın rakibini ekarte etmeye hız veriyor. Gemiyi terk süreci kaçınılmazdır.

    Diğer yandan, dişleri tümden sökülemeyen TSK pusuda bekliyor ve muhtemelen kaosdan sonra şansını yeniden deneyecektir. Askeri müdahale tabloda görünmeye başladı. MİT’in bütün subayları dinleme ve takip için birincil dereceden emir alması bu yöndedir. Bu nedenle AKP rejimi, generalleri Suriye’ye sokmaya kararlı görünüyor. TSK ‘nin daha da yıpranması AKP rejimi için olmazsa olmaz bir şarttır. Erdoğan’ın bütün olayların ortasında, Suriye’ye saldırı noktasını esas alarak, diğer Sunni Arap rejimlerini örgütlemek için Fas ve diğer İslami dikta rejimlerini yanına alma çabaları, Suriye’ye özgürlük değil, bir kurşunla çok kuş vurma gayretlerinin bir göstergesidir.
    Erdoğan’ın Kuzey Afrika gezisinden vazgeçmemesi Suriye’ye giriş planlarının ne kadar ciddi bulduğunu gösteriyor. Esas amaç Esad değil, ”kafir” orduyu bir yerlere sokup onlardan da bir an önce kurtulmak ve orada kendisine bağlı yeni Sunni diktaları inşa etmektir. Irak tarafını şimdilik Sunni islam’a sarılan Abdullan Öcalan çaşı vasıtasıyla garantiye alan Erdoğan, Suriye’de kurulacak yeni bir Sunni dikta rejimi ile de Ürdün ve Filistin yolunu sağlama almaya çalışıyor. Hamas ve Suriye’de örgütlenen şeriatçı örgütler, Mısır ve Libya’nın Müslüman kardeşler örgütü Erdoğan’ı lider olarak benimsemeye başladılar.

    OSMANLI TORUNU ERDOĞAN!

    Osmanlı dönemini hayal eden Erdoğan’ın şu an ziyaret ettiği Arap ülkelerinde halk zulüm va baskı altında inim inim inliyor. Erdoğan’ın Kuzey Afrika’da Sudan, Fas ve diğer ilkel Sunnici İslam diktalarını desteklemesi hangi özgürlüğe tekabul ediyor?
    Osmanlıcı R.T.Erdoğan kendisine karşı çıkmayan Sunni İslamcı diktalara karşı değil, onların koruyucusudur.
    Demokratlık postuna bürünen AKP rejimi başta Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar olmak üzere yeryüzünün en zorba şeriatçı diktatörlüklerinin yandaşıdır, onların desteğinde Suriye iç savaşında ki görevlerini tamamıyla yerine getirmektedir.
    Kadafi’nin tasfiyesi emrini veren başta Suudilerdi. Suudiler, Kaddafi ve Esad gibilerini yaramaz çocuk gördükleri için onları istemiyorlar. Yoksa Libya’ya veya Suriye’ye hürriyet getirmek değil…! Nitekim tüm bu ülkelerde Suudi ve AKP desteğinde aşırı dinci diktalar inşa edilmiştir. AKP, Suudi barbarlığının kendilerine verdikleri görevlerden hangi özgürlüğü anlıyorlar! Abdullah Gül, yeşil sermayenin merkezi olan Arap bankaları birliğini en uzun yönetenlerdendir. Şimdiki AKP rejimi Sunnici Arap İslami diktatörlüklerinin en büyük destekçisidirler.

    POLİTİK İSLAM DEMOKRASİ İLE BAĞDAŞMAZ.

    Yıllarca Batı’yı alavere dalavere ile uyutan AKP cemaatleri, ırkçı dinci tarikatlar, ılımlı İslam adı altında büyük güç topladılar. Batıdaki bazı geri parti ve otoriteler bu sinsi yalan dolanın etkisinde kalarak kendileri de bataklığa battılar. Avrupa’da sosyalist geçinen bir sürü gurup ve parti nerdeyse Erdoğan’cı kesildi..Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarında ülke bir şeriat devleti karanlığına doğru sürükleniyor. Mısır’da olan bitenler bir dogmalar bütünü olan İslam ile demokrasinin bağdaşamayacağını bir kez daha ortaya koyuyor. AKP rejiminin geldiği nokta bir daha gösteriyor ki, İslam ile Demokrasi kesinlikle bir biriyle bağdaşamaz. İslam tabiatı gereği anti- demokratik olmak zorundadır. Türkiye örneğinde olduğu gibi bütün bu cemaat ve tarikatlar her zaman askeri diktatörlüklerin yanında yer almışlardır. Bugünkü rejimin temelleri 12 eylül askeri cuntasından sonra atılmıştır. AKP kadroları askeri kliğin çizdiği politik sistemin ürünleridirler. AKP kadrolarının yaklaşık yüzde 64′ ünü sağlayan sertlik yanlısı Nakşıbendi tarikatı, Erdoğan’ın tam diktatörlüğünü isterken, son olaylardan sonra yeniden mevzi kazanmaya başlayan Fetullah tarikatı arasındaki rekabet yeni boyutlar kazanacaktır. Gül ve Arınç şimdi bu hizipleşmeye yeni bir ivme kazandırıyorlar.

    Sevgi ve Saygılarla

    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

    ———————————————————————-
    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Pelin Moda,
    Bedri Engin,
    Nazmi Dogan,
    Sevda Suner
    Sezer Aşkın,
    H. Datvan,
    Salih Demir,
    Nizamettin Duran
    A. Demir
    Melahat Baykara,
    ismail çekmez.
    Aydin Nizam
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk,
    Tekin Balkic
    Selma Altuntaş,
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman B.
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    Aynur Balkaya
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    M. Oktay
    Kemal Aktas
    Yelda tekinoglu
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Mustafa Karkaya
    Omer Aytac
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik
    Hasan Mesut Akkaya
    Necmi Guler
    Erhan Isguz
    Meral Okur
    Bilge Okyaz.
    Kemal Koç
    L. Mirakoğlu
    Oktay Kızılcık
    Mehmet Yavuzgil
    Erdal Polat
    Hüsnü oktay
    k. Sankay
    Ahmet tekin.
    Semra Kaya
    Mustafa Çiçek
    Kayhan Göçkaya
    Erdal Solgun
    Mehmet Solgun
    Esra Solgun
    N. Altik
    Oguz Karakış
    Leyla Mert
    Işık mert
    D. Öksüz
    Erdem Yılmaz
    Ayse Eltan
    S. Guner
    M. Deniz Ok
    Mehmet İnce
    Huseyin Cinar
    Meltem Cinar
    Berk Cinar
    L. Demirkaya
    Huseyin Çilek
    Ayten Irmak
    D. Okdere
    Ali Uskan
    Berdan Temiz.
    H. Baskale
    Murat Gülay
    Esra Gülay
    Mustafa Akyol
    A. jale Kol
    M. Kol
    Tamer Oktay
    Aslan Burukoglu
    I. Demir
    Nurettin Akdal
    Uzan Kara
    ismail Igdır
    Nuri Şen
    Hasan.Y. Balci
    Mehmet Yucel
     ***********************************

    TAKSİM’ E CAMİ İSTEMİYORUZ. YENİ SULTANLARA HAYIR!

    İMZA KAMPANYASINA KATILALIM…

    http://www.change.org/petitions/başbakan-yuksek-bina-yapmayın-demis-peki-ya-camlica

  6. TÜRKİYE VE MISIR.
     
    Erdoğan ve Mursi’nin İslam devletleri kurma maceraları!
    Politik islamcı akımlardan Müslüman kardeşler ve sözde ılımlı neo-osmanlıcı AKP’nin, insanlığın doğal tarihsel sosyolojik gelişmelerini geri çevirme eylemleri başarıszılıkla karşı karşıya kaldı. Erdoğan şimdilik hafif bir darbe almasına rağmen, Mursi kendi atadığı celladınca devrildi. Karısı çarşaflı general Sisi sahibine acımadı. Bakalım Erdoğanın çok güvendikleri ne yapacak?
    1400 sene evel Arabistan çöllerinde gezen yabani Bedevi kabilelerin yaşam biçimlerini teorize eden islam ideolojisini çağımızın yaşam biçimlerine yeniden hakim kılma çabalarının sonuçsuzluğu ortaya çıktı… Gerek Müslüman kardeşler gerekse onların bir kopyası olan AKP islamcılarının mumyalanmış beyinlerinin tabiatın doğal akışı karşısında duramayacakları, toplumları asırlar öncesine, yalan dolan hurafelerle, uydurma hikayelerle kandıramayacakları gerçekliği bir daha ortaya çıktı.
    İslam ideolojisi tamamıyla çağdışıdır. İslam, insanlığın en kötü taraflarını teorize eden, ilkel aşiret-kabile dönemine takabül eden askeri politik bir ideolojidir. Tek tanrılı dinlerin en kötüsüdür. İnanç adına işlenen bir insanlık faciasıdır.
    Dini silahla uygulamaya çalışan, namaz kılmayana ölüm cezası öngören, kendilerinden olmayanları kafir bilerek mezarlıklarını ayıran, kabile ilkelerine uymayan her şeyi sapıklık ilan eden, aklı dışlayan, amelsiz imanı küfür sayan, olayları akılla yorumlamayı yasaklayan Müslümanların yağma, talan, zulüm ve işkence sistemi İnsanlığın tarihinde karanlık bir sayfadır. İslamı teorize eden kişi, Muhamet’in 40 yaşındaki ilk karısıdır, yoksa, cahil okuma yazması olmayan Muhamet değil…Bu kadın zengin babası sayesinde Hiristiyan ve Yahudi şehirlerini gezmiş, o dönemde bölgeye hakim olan bu 2 dini okuyup, bunlardan bir kopyalama yapmıştır. Muhamet’in aşireti ise bu ideoloji ile politik ve askeri örgütlenmeye girerek diğer aşiretlere başat çıkmış ve Arapçılığın bugünkü şeytani temellerini kurmuştur.

    AKP lideri R.T. Erdoğan’ın halk hareketi karşısında, Mursi’den daha çok tutarsız davranması, beceriksizliği, kin kusarak saldırganlaşması, önümüzdeki dönemde AKP’yi oluşturan bazı tarikatları çözerek, generallere önemli geçitler sağlayacaktır. Erdoğan bunu fark ettiği için, hemen İzmir tatilini yarıda bırakarak İstanbul’a koştu ve Agustos şurası öncesi, TSK’ de tasfiyelerin hızlandırılmasını can alıcı primer konu olarak seçti.
    Mursi, aynen Erdoğan gibi tutarsız ve iki yüzlü idi…Şimdi Mısır gibi, bölünme ve dağılmanın somut şartları Türkiye’de de vardır… Son zamanlarda okullara, askeri kışlalara gönderilen, tarikat propagandası içeren genelgelerle Sunni devlet yapılanmasını hızlandıran AKP, ideolojik politik dayatmasını ağırlaştırmasına rağmen yeterli zamana sahip olmayacaktır. Askeri kışlalara yerleştirilen mescit, imam hatip propagandası, Diyanet’in imanlı asker projesine bağlı beyin yıkama faaliyetleri, henüz ordunun tümünü dönüştürecek yeterlilikte değil ve uluslararası durum da AKP’nin alehine dönmüş durumdadır. Toplumu geriye götürmek, dönüştürmek kolay olmadığı için yeni ayaklanmalar kaçınılmazdır. Arap yeşil sermayesinin tefeci localarınca yönetilen ve bir cemaat- tarikat koalisyonu olan AKP’ nin yıkılma süreci, Mısır olaylarının da etkisi ile hızlanacaktır.
    Diğer yandan diğer İslam ülkelerinden gelip Suriye’de savaşan çok farklı İslamcı gruplara, El Kaide’den, baş kesen kan içen envay çeşit vahşet guruplarına, AKP rejimince sağlanan askeri, lojistik ve parasal destek son hızla devam ediyor. Onbinlerce silahlı militanın AKP, tarafından çok bilinçli olarak, Suriye’ye sokulması, bunlara her türlü silah lojistik desteğin sağlanması, Erdoğan’ı Mursi’den daha kötü durumlara sokacaktır. Suudi Arabistan’da, Katar’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Kuveyt’te demokrasiye dair hiçbir şey yokken, kadınların oy kullanması bile yasakken, Suriye’de demokrasi diye tutturmalarının bir inandırıcılığı olmamasına rağmen, Alevi ve Hiristiyanlara karşı cephe kuran Erdoğan ve uluslararası çetelerin amacı nedir? Suriye’de demokratik bir rejimi, dünyada özgürlüğün tozuna düşman Suudi kıralı, Katar emiri, gazcı Erdoğan veya El Kaide’nin bombacıları mı kuracak?
    Suudi-Arabistan’ın ülkede desteklediği ve buradan dünyaya yağdığı barbar Vahhabiizm akımı tüm özgür dünyayı tehdit eder duruma geldi. Afganistan-Pakistan Medreselerinde beslenen bu güruh, zamanla Çeçenistan bağımsızlık savaşını bahane ederek Kafkasya’da , bazen Irak’ın ABD tarafından işgalini bahane ederek Irak’ta , bazen de Yemen ve Kuzey Afrika da , Cihat adı altında kendisinden olmayana saldırmakta kendi düşüncesi dışındaki akımlara hayat hakkı tanummaktadır.
    Bunların yetiştiği en verimli topraklar Suriye olup , Suud ve Katar parasıyla-silahıyla beslenen bu Vahhabiler , yurt dışından onbinlerce Vahhabi’yi bu ülkeye taşıyarak bir ülkeyi ve toplumu yok ederken , Ortadoğu dünyası ve toplumlarına da tedavisi mümkün olamayacak , birçok fitne ve mikropları aşılamaktadır.
    İşin garibi ise , şimdiye kadar Suud dışından destek alamayan bu sapkın görüş , ABD-İsrail- Batı ve tüm gerici-totaliter Arap devletcikleri tarafından da desteklenmektedir. Suriye’yi bir savaş ve oyun alanı gören bu sapık ideoloji , AKP’den tam destek almaktadır.
    Suudi’lerin başını çektiği tefeci İslam localarının batıcı kolu AKP tarikat ve cemaatleri Vahhabiler’le kol kola girip , Avrupa’ya karşı geleceğin en büyük tehdidini oluşturmaya başladılar.

    “GENÇLİĞE GELENEKLERİ ÖĞRETEMEDİK”

    Erdoğan: ”Gençliği biz seviyoruz. Biz bu gençliğe geleneklerini öğretemedik. Burada hatamız var. Geleneğini bilmeyen genç geleceğini bulamaz. Sıkıntı burada bunu başartmamız lazım. Gelenekten geleceği bir yürüyüşü hep birlikte başarmamız lazım. Gezi olayları için Meclis’te araştırma komisyonu kurulması için harekete geçtik. İnşallah meclis boyutuyla da Gezi olaylarının içyüzünü ortaya çıkartacağız.” diyerek yeniden formasyonun dozunu artırmanın zorunluluğunu vurguladı. Gelenek dediği, genellikle Arap Bedevilerinin çölde edindikleri kötü alışkanlıklar, Muhamet’in Arap ulusu kurmak için uydurduğu hikayeler, başka halkların yaşam alanlarına yönelik saldırıları teorize eden ideolojik temellerdir. Daha önceleri sadece, çoğalın, ne yapın ne edin son hızla çoğalın, 2071 de orayı burayı feth edeceğiz, imasını veren Erdoğan, son hızla üretilip soakaklara atılan çocukların İslamize ediliş hızında hatalar yapıldığı sonucunu, Taksim direnişinden çıkartılacak tek sonuç olarak algılıyor!
    AKP devletinin Sunni Irkçı yapılanması daha fazla insanı tedirgin etmeya başladı. 1980 lerin Askeri Anayasasının zorla, sunni Türk islam ideolojisi temelinde, diğer halk ve kültürleri yok etme sürecini devam ettiren AKP arta kalan son gurupları da asimileye hız verdi. İşte bu yeni resmi Türk İslam ideolojisine karşı durma her zamanki gibi gözaltı, tutuklanma ve işkence gerekçesidir. Karşi duranları fiziki imhaya tabi tutan Sunnici ırkçı,kafatasçı AKP son Taksim olayında olduğu gibi karşı çıkma cesareti gösterenleri insanlık dışı işkencelerden geçiriyor. 

    AKP’nin ‘Acil Eylem Planı’ kapsamında gerçekleştirmek istediği tüm projeler aslında çağdağlaşmayı engelleyecek, sosyal hakların budandığı, tek şefliğe dayanan polis rejiminin “arka bahçe”de kurgulanmış ideolojik yönelimlerini oluşturan parçalardır.
    AKP propogandasına göre, Erdoğan büyük bir önderdir, karizmasının eşi TC tarihinde görülmemiştir. İslamci ırkçı propogandaya göre, Erdoğan ekonomiyi düzeltmiş, PKK yi de ikna ederek terörü bitirmiştir.
    Burada birincil olarak, düzeltilmiş, büyütülmüş görünen ekonominin tamamen dışa bağımlı balon ekonomisi olduğunu belirtmek gerekir. Bu türden iplikli ekonomiler daha önce Irak, Yunanistan, Arjantin, Şili gibi ülkelerde denendi. İpler başkalarının ellerinde olduğu için her defasında kolaylıkla dibe vuruldular. Erdoğan’ın dışa bağımlı kof ekonomi kahramanlığı ucuz bir kahramanlıktır. Sunni islamın başını çeken Arap kral-şeyh tayfasının tefecilik sistemince pompalanan dolarlar eroin şırıngası etkisini göstermekten ileri gidemez.
    Kendisini Osmanlı devamı gören Erdoğan kliği, Avrupa ve diğer batılı ülkeleri ideolojik-kültürel alanda düşman olarak görmeye devam ettiğini açıkça beyan etti. Nakşi tarikatçılığı, Milli görüş propogandası Makyavelizmle ve Militarizmle birleşerek serseri mayın gibi ne tarafa gidileceğini tamamıyla muğlaklaştırdı. Hem Avrupa düşmanlığı yapmak, hemde üyelik için bir bakanlık kurup çırpınıp durmak, Kürtler’in lideri diye cezaevinden seçilmemiş birisini muhatap almak, arkasından terörist başı diye miting alanlarında bağırıp çapırmak, gizli servis elemanları vasıtası ile kanunsuz belgesiz antlaşmalar yapıp, akabinde yapılan planların hiç birine imza atmamak, arkasından hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi davranıp tekrar başa dönmek, bu türden birsürü feci tutarsızlık ve tezatlar içinde boğulmak, Erdoğan için ”güvenilmez” imagosunu yarattı. Şimdi artık bir gurup Sunni devlet lideri dışında hiçbir devlet Erdoğan’ı ciddiye almıyor.
    PKK konusuna gelince, TC hükümetleri, 30 seneden fazla bir zamandır PKK sayesinde ülkeyi rahatlıkla yönettiler. Bundan daha iyi bir silah olamaz! Gelinen noktada PKK ile ilgili devlet planlarında yapılan zorunlu değişiklik ve kontralara başka görevler verilmesi zorunluluğundan dolayı, ortam aniden değişti: toplumun üstündeki kambur bir anda kalktı ve insanlar düşünmeye başladılar, zulüm ve baskıya karşı İsyanı bir kaç ay geçmeden başladı. Halk kendine geldi. Eğer devletin PKK ayağı düşmeseydi Taksim-Gezi isyanı da olmayacaktı. Bundan dolayıdır ki TC starejistleri şimdi, PKK ‘yı tekrar geri getirmek ve demoklesin kılıcını her zamankli gibi sallamaya devam etmek istiyorlar. 30 yıldır PKK adı altında yapılanlar, halkı baskı altında tutmanın yöntemi olarak kullanıldı. PKK geri gidiyor ve süreç yaşanıyor denilince, halkın üzerindeki baskı kalktı ve insanlar özgürce düşünmeye başladılar. AKP şimdi kazdığı kuyuya düştü. AKP şimdi bu PKK’ yi nasıl geri getireceğini düşünmeye başladı. Bundan daha iyi bir silah hiç bir zaman ellerine geçemez… Erdoğan’ın çark etme niyetlerinin arkasında işte bu neden yatıyor. PKK Kürt halkına bir nebzelik bir şey vermemiştir, özel harp sistemince Kürtleri yıldırıp yok etmenin bir aracı olmaktan ileri gidemeyen bu haraket de devrini artık tamamlamıştır.
    PKK diye bir şey olmasaydı, şimdi Kürtler’de hürriyetlerine kavuşmuş olacaktı
     
    ARAP BAHARI YOK, SUNNİ BAHARI VAR.

    R.T.Eroğan: ”Ey cahil, Türkiye’de Türk Baharı 3 Kasım 2002’de oldu. Ama onlar bunun farkında değil. Bunların kulağı duymaz. İşte millet işte karar!”, derken, Türkiye’de, adına ”Arap baharı” denilen, Sunnilerin her alanda ikltidarları ele geçirmelerini yansıtan bu hareketin ana karakterini ortaya koydu. Gerçekten de, Arap baharı adı altında, nasyonalıst diktalara karşı gelişen isyanlardan sonra, önderliği Sunni şeriatçı partiler ele geçirdi.
    İsyanların çıktığı hiç bir ülkede normal bir rejim kurulamadı. Tunus’ tan, Yemen’e kadar her yerde Sunni iktidarlar kuruldu. Libya ve Mısır’da Erdoğan gibi Sunniler kendi rejimlerini rahatlıkla kurdular.
    Alevilerin yaşadıkları yerlerde ise bu Sunni Baharı tehlikeye giriyor. İşte bunların başında Suriye ve Türkiye geliyor…
    ”Ilımlı Müslümanlık” maskesi arkasına gizlenen AKP rejimi, askeri rejimleri aratmayan baskı ve işkenceyi arsızca savunmaya devam ediyor… R. T. Erdoğan, ”polise emri ben verdim” diyerek, sokak başı polis guruplarınca ölesiye dövülen suçsuz insanlara yapılan zulüm ve işkencenin arkasında olduğunu gururlanarak beyan etti. Kendisini “ılımlı Müslüman demokrat”, olarak yutturan AKP rejiminin, halkın özgürlük mücadelesi karşısında maskesi düştü, AKP bırakalım ılımlılık, askeri rejimlerin terörünü bile geride bıraktı..
    AKP’nin cekirdek kadroları direniş’e katılanlara tehditler savurunca ve bu tehditler televizyonlardan dolaylı şekilde yapılınca, saldırılar hemen başladı.
     
    Tüm Avrupa’yı ve dünyayı ayağa kaldıran polis şiddeti ile toplanma, gösteri, ifade özgürlüğünü gasp eden AKP rejiminin ipliği pazara çıkıtı. AKP’nin gazcı, işkenceci yöneticileri sokaklarda gezen insanları bile kendileri için bir tehlike arzettiler…, Erdoğan kliği resmen katliam provası yaptı!
    Sokaklarda gezen sıradan kişiler bile dur denmeden, kurt sürüsü gibi saldıran polislerce anında işkenceye tabii tutuluyorlar. Binlerce suçsuz insan mağdur olmuş durumdadır. AKP terör rejiminin benzerleri halk ayaklanmaları ile yıkıldılar. Latin Amerika’da ki askeri rejimleri örnek alan AKP ise, devlet terörünü bu şekliyle sürdürmeye devam ediyor. Zehirli gaz Müslümanları, Erdoğan’ın başkanlık rüyası gerçeklesirse, Anadolu haklarına yeni soykırımlar uygulayacaklardır.
     
    SUNNİ İSLAM DİKTATÖRLÜĞÜN EMNİYET KANADI, EVREN CUNTASI, ÇİLLER AĞAR’DAN DEVRALINIP DAHA DA İSLAMLAŞTIRILAN AYNI KRİMİNAL YAPININ DEVAMIDIR…
     
    AKP, Çiller -Ağar kliğinden devraldığı çete polis örgütlenmesini uç noktaya vardırmaktan başka bir şey yapmamıştır. AKP diktası  polis aygıtında  iskenceci sadit militanlarının kadrosunu olağanüstü büyütürken bunun nedenleri vardı: Bütün işkenceciler, katiller, soyguncu rüşvetçi polis yöneticileri görevlerinde duruyor, bir kısmı da mükafatlandırılarak daha üst mevkilere getirilmişlerdir. Erdoğan, “rejimin güvencesi polis” diyerek, nasıl bir rejim hedeflediğini ortaya koydu. Devlet güvencesi olarak polisi gören yönetimlerin ortak bir adı vardır, bu da kanunsuz diktadır. Kısacası “manken” değişiyor ama nitelik aynı. AKP’liler daha önce de gömlek değiştirdikleri için bu değişiklikleri seviyorlar.
    Dünyada en kötü polis olarak bilinen TC polisi hiç bir reform yaşamadan çağdışı konumunu aynen devam ettiriyor.
    TC polis örgütlenmesi, şu an dünyada, bezerlerinden arta kalan son ucubelerden biridir. Latin Amerika’da ki diktaların bu türden polis rejimleri çoktan yıkıldılar. Türkiye’de ise, dinciler bunu daha da güçlendiriyorlar. Erdoğan’ın emri ile, kendi kanunlarını da tanımayan sadist polis çeteleri dünyanın gözü önünde sokakların ortasında kadın çocuk demeden işkencelerine devam ediyorlar.
     
    SUNNİ İSLAM DİKTATÖRLÜĞÜN ÖBÜR AYAĞI OLAN DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI, “BİBER GAZI CAİZDİR DEDİ!
    Polisin göstericilere terör ve insan sağlığına zarar veren gaz kullanması, halkın kanını emen parazit yeşil ordu, Diyanet İşleri Başkanlığınca hemen desteklendi. “Devletin güvenliği ile alakalı meselelerde biber gazı kullanılır. Ayrıca insan sağlığına en az biber gazı zarar veriyor” diyen katiller çetesi, Dini açıdan biber gazının kullanılmasının sakıncalı olmadığı, İslam’ a uygun olduğu idda edildi.
    İşte her yıl milyarlarca dollar yutan kan emici kenelerin vahşi islamı: arada sırada verilen geçici tavizler mücadelenin taktiksel yönleri olarak sunuluyor. AKP Militarist bir aygıtı, yeşile boyayarak yola devam diyor!. Polis yine aynı ırkçı dinci işkenceci sadist polis. Bu İslamist yeşil ulus devlet anlayışı ki ‘’tek şef Erdoğan”mentalitesini kökleştirmeye çalışıyor. AKP, Türk devletinin, “tek şef” önderliğinde Sünni İslam-Türk devleti” olduğunu “simgelerle” kafalara yerleştirme konusunda ısrarlı. Bu ise Alevilerin eskisine nazaran çok daha fazla baskı altında tutulmaları, hatta dış mihrakların bir uzantısı olarak gösterilerek, asimile ve göçe tabii tutulmalarını kaçınılmaz kılmaktadır.
    Sunni Müslümanların, Hisristiyanlarla beraber yaşadıkları Bosna, Makedonya, Kazakistan, Sudan, Mısır,Arnavutluk benzeri ülkelere gidip orada, en az 5 çocuk yapın diyerek Sunni islamcı nüfus patlamalarını kışkırtmak, oralarda baş gösteren çelişki ve savaşları derinleştirmek, Erdoğan’ı daha önce bu kadar deşifre etmemişti.
    Daha önce sahtekarlıklarla bazı salon sosyalistlerini kandırıp arkalarına alan AKP yöneticileri, neden aşırı hızla kitle çoğalmasına ihtiyaç duyduklarını artık gizlemeyi gerek duymuyorlar.
    Müslüman nüfus çoğunluğu yaratarak Avrupa’yı içerden tehdit etmeye çalışan Erdoğan, El Kaide’ den daha ileri giderek bunu kurnazca yapmaya çalışiyor. Alevi’lerin, Kürtler’in ve Hiristiyanların yoğunlukta olduğu alanlarda kürtaj, çok doğum kelimelerini ağzına almayan Erdoğan’ın Sunni kitleleri silah olarak kullanma taktiği aslında koyu bir ırkçılığa takabül ediyor. En çok kışkırtma da Müslümanların Hiristiyan’larla sınır teşkil ettikleri alanlarda oldu.
    AKP diktasının sunni islam politikası ile halkların içlerine attığı nefret tohumlarının dışa yansımasının tepkisi işte bu Taksim isyanıdır. Baskının, nefretin patladığı bu direniş kriminal zihniyete karşı  özgürlük haykırışıdır; AKP diktatörlüğüne  başkaldırıştır.
    Taksim isyanı, totaliter yeni Osmanlıcı, 1980 darbesinden devralıp “muhafaza” ettiği tüm eski engelleri ve yeni inşa ettiği tekadamcı totaliter rejimin zaman içinde tamamen tasfiye edileceği gerçeğini ortaya koydu. 
    Değişecek kurumlar arasında devletin tüm organları, polis ve askeri mekanizma, insanlık düşmanı Diyaneti, sayabiliriz. Geçmişte Türkiye’nin ayağına bağ olan tüm siyasi yapılanma türlerinin, bürokratik yapılanmaların ve eski ideolojilerin aşılacağı gerçeği ufukta görünüyor.
    Geçmişten gelen ve insanlara sığınılacak liman olan eski ideolojilere gerek duyulmayacağı bir atmosfere doğru yol alıyor Türkiye. İnsanlar eskiden sığındıkları bu ideolojilerin ve kimliklerin, artık kendilerine ayak bağı olduğunu daha iyi anlayabilirler. 
     
    Sevgi ve Saygılarla
    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

    ———————————————————————-
    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Ferdi koçkar
    Yeliz seren
    Pelin Moda,
    Bedri Engin,
    Nazmi Dogan,
    Sevda Suner
    Sezer Aşkın,
    H. Datvan,
    Salih Demir,
    Nizamettin Duran
    A. Demir
    Melahat Baykara,
    ismail çekmez.
    Aydin Nizam
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk,
    Tekin Balkic
    Selma Altuntaş,
    Murat Koç
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Erdal Cömert
    Ismail Bulak
    Ahmet Meriç
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman B.
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    Aynur Balkaya
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    M. Oktay
    Kemal Aktas
    Yelda tekinoglu
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Mustafa Karkaya
    Omer Aytac
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik
    Hasan Mesut Akkaya
    Necmi Guler
    Erhan Isguz
    Meral Okur
    Bilge Okyaz.
    Kemal Koç
    L. Mirakoğlu
    Oktay Kızılcık
    Mehmet Yavuzgil
    Erdal Polat
    Hüsnü oktay
    k. Sankay
    Ahmet tekin.
    Semra Kaya
    Mustafa Çiçek
    Kayhan Göçkaya
    Erdal Solgun
    Mehmet Solgun
    Esra Solgun
    N. Altik
    Oguz Karakış
    Leyla Mert
    Işık mert
    D. Öksüz
    Erdem Yılmaz
    Ayse Eltan
    S. Guner
    M. Deniz Ok
    Mehmet İnce
    Huseyin Cinar
    Meltem Cinar
    Berk Cinar
    L. Demirkaya
    Huseyin Çilek
    Ayten Irmak
    D. Okdere
    Ali Uskan
    Berdan Temiz.
    H. Baskale
    Murat Gülay
    Esra Gülay
    Mustafa Akyol
    A. jale Kol
    M. Kol
    Tamer Oktay
    Aslan Burukoglu
    I. Demir
    Nurettin Akdal
    Uzan Kara
    ismail Igdır
    Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
    Nuri Şen
    Hasan.Y. Balci
    Mehmet Yucel
    İsmet C. Koray
    salih Söğütlü
    Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
    Ali Dem. Sarahoğlu
    ***********************************************************************
     
    TAKSİM’E VE ÇAMLICA’YA CAMİ İSTEMİYORUZ. YENİ SULTANLARA HAYIR!
     
    İMZA KAMPANYASINA KATILALIM…
     
    http://www.change.org/petitions/başbakan-yuksek-bina-yapmayın-demis-peki-ya-camlica
     
    Çamlıca ve Taksim’e kazma vurmanıza rızamız yok, bu sizi ilgilendirmiyor mu? #Camlica – Kampanyaya İmza Ver!
    Kampanyaya İmza Ver
     

  7. İSLAMCILARIN KORKU İMPARATORLUĞUNA HAYIR!

     
    Asıl Çeteler Susurluk veya Lice’de değil, devletin meclisi denilen BMM’inde, Genelkurmay karargahı, İstihbarat  ve Emniyet müdürlüklerinde üslenmişlerdir.
     
    Politik devlet çetelerinin keyfi uygulamalarla geri dönüşsüz zararlar verdiği İstanbul, eşkiya çetelerinin çöplüğü haline getirilmiştir. Her yer Arap yayılmacılığını simgeleyen Camilerle dolmuş, din adına Arapça bağırıp çağrışan  imamların gürültüsü sakin yaşamayı imkansız hale getirmiştir…Kuru gürültüyle gaza gelen din tüccarı İmamlar, kendilerine sağlanan olağanüstü imkanlarla devlet içinde devlet haline gelerek en büyük çete halini almışlardır.

    Evinin penceresinden bakan insanlara, İslam reklamı yapan yüksek minereler ve Ağaoğlu gökdelenlerinin beton yığınlarıyla, güzelim Mavi denize bakan ufuklar karartılmıştır…, büyük beton yığınlarının gölgeleri ile cehenneme çevrilen şehirler birer uygarlık mezarları heline çevrilmişlerdir.
     
    Cami minaresi ve yüksek Ağaoğlu gökdelenleri dışında hiç bir sanat değeri olmayan yapılarla betonlaşan şehirleri üs edinen AKP, devletin en temel organlarını kullanarak, Osmanlı tipi keyfi bir yönetimle de  kitleleri baskı altında tutmak istemektedir…
     
    AKP’ nin tarikat ve cemaatleri, Askeri cunta anayasasını kullanarak asıl hedefe varma yolunda hızla ileriliyorlar.
     
    AKP, MİT örgütünü kanun dışına çekmiştir. Bütün diktatörlükler, gizli servislerin özel yetki ve konumları sayesinde gerçekleşmişlerdir. Bütün diktatörler ilk önce gizli servislerini, Erdoğan’ın yaptığı gibi kanun üstüne çıkarmakla işe başlamışlardır.
     
    Normal düzenlerde polis, tamamıyla sıradan  bir memurdur ve bir şirkete müracaat eder gibi tarafsız metotlarla ,tarafsız komisyonlarca işe alınır. Türkiyede ise polis teşkilatı bir eşkiya yuvası haline getirilmiş, partizancılık ve çeteleşme son hattına varmıştır. Kafasına esen elbise değiştirir gibi polis değiştirip duruyor.
    AKP, kendi Polis devletini kurmuştur: başvuru ile değil, kanuni yollarla değil, kendi örgüt taraftarlarını polis yapmış, haksızlıklara karşı çıkan polisleri ise, politik anlamda saf dışı bırakıp, ne kadar işkenceci, rüşvetçi partizan polis varsa onlarla halk düşmanı yapıyı yeniden inşa etmiştir.
     
    KOROPSİYON
     
    AKP, Türk İslam sentezi hareketinin geldiği nokta, demoratik bakış açısı itibarıyla ibret vericdir. Bakanlar ve bu suçlara müşterek olan devlet burokrasisi başbakan tarafından korunmaya alındı.
    Erdoğan, ”halk bankasını yedirmem” dedi, sembol olarak da eline bir tüfek alarak, ”ellerinizi kırarım” diye muhalafeti tehdit etti.
     Belgeleri ele geçiren polislerin  kovulması ve suç belgelerinin  manipüle edilmesine başlandı.
    AK partinin bu politikası hiç yabancı değil, Türkiye tarihi sadece bunlarla oluşmuştur.
    Türk devleti çetelerce kurulmuş,,çetelerce yaşatılıyor.
     Normal demokrasinin olduğu ülkelerde, benzeri durumlarda sorumlu bakanlar istifa eder. Türkiye’de neden böyle olmuyor?
    Operasyonun başlamasından bu yana nerdeyse 1 hafta geçti. Bakanlar hâlâ görevlerinde, üstelik içlerinden birisi İçişleri Bakanı ve şimdiye kadar çok sayıda Emniyet Müdürü, bu bakanın direktifleriyle görevden alınmış durumda. İçişleri Bakanı, oğlunu takip ettiren, yaptıklarını belgeleyen ve sonunda da gözaltına alan polis müdürlerini görevden aldı ve hâlâ bakanlığa devam ediyor.
    Yolsuzluk operasyonlarının bir başka yanı ise imara dönük. Büyük inşaat şirketlerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın nasıl ucuz arsa kapattığı, arsaların imar planlarını nasıl değiştirdiği üzerine. Gene dudak uçuklatacak paralar söz konusu. Sorun sistemin düzenlenme biçiminde.
     
    Başbakan ve diğer yöneticiler, AKP yi kurtarmak için suçluları desteklemeye devam ediyorlar.

    Hükümet bu işte geri adım atmıyor. Emniyet Müdürleri’nin işten alınması, sürgün edilmesinin yanı sıra operasyonu sürdüren savcı Zekeriya Öz’ün yanına iki savcı daha atandı. Sanki işleri kolaylaştırmak için ama çok kuşkulu atamalar bunlar.
    AKP Hükümetinin  AB, Avrupa Birliği Bakanlığı diye lanse edilen, Egemen Bağış, Milli Görüş ve Süleymancıların uyuşturucu ve diğer karanlık işlerden kazandıkları yasa dışı gelirleri, Avrupa’da bazı  politikacılara rüşvet adı altına aklıyordu. Bu sonuncusu devede kulak kalıyor…
     
    Egemen Bağış bakanlığını, aslında AB ile Mücadele Bakanlığı olarak algılamak gerekir, hem Avrupa’yı nasıl Müslüman yapacağım diye uğraşacaksın, hemde üye olacakmış gibi rol yapıp servetine servet katacaksın!
    Bu bakan resmen Avrupa’da rüşvet dağıtma örgütünün bakanıdır…Bu Bağış efendi, Avrupa’ya düşman olduğu içindir ki onlarla benzerlik istemez diyelim, peki Japonya veya Kore’ye ne diyecek? Bu ülkelerde de en ufak bir suistimal olayında memurlar değil, önce bakanlar istifa eder. Türkiye’de ise her şeyin tersi yapılıyor.
    Türkiye Fas’ı beğenmez, orada bile geçen bir sahtekarlıkta bir sürü insan ayak üstü evlerine gönderildiler.
    Türkiye’de bakan olan kendisini mutlak diktatör hisediyor.
    Başbakan ise herzamanki gibi  haksızın yanında yerini aldı ve kendisinde sembolleştirilen Türk modelinide rezil etti: her ağacın kurdu kendinden olur: “Türkiye modeli” balonunu Erdoğan kendisi  söndürdü.  Bırakalım gerisini, Ortadoğu, Asya ve Afrika Kuzeyi için hiç model olacak hali yok. Çünkü Araplar zaten bir nolu rüşvetçi, dolandırıcı. Bunlara en iyi bildiklerini onlara bir daha tekararlamak fazla çekici gelmez.
    Şişirilen “Türkiye modeli”  pek hayat bulmadı. Model ülke olacağına sınırı olan devletlerle  düşman oldular…TC, yeni- osmanlıcılık ve  yayılmacılık, geçmişte olduğu gibi çevre ülkeleri kontrol etme yolunu seçti. Bol sorunlarla karşılaştı ve iflas etti.
    Bölgeye demokrasi ve insan hakları değil, İslamcı geçinen teröristleri, kafa ve boğaz kesen canileri ihraç etmeye başladı.
    “Sıfır çözüm” dediler, bölgedeki sorunların üstünü örmeye kalktılar ve ekonomiye alan açmaya çalıştılar. Ekonomi birazcık gelişince bölge ve bölgeye yakın alanlarda pazar alanı oluşturmak için siyasi ve kültürel dalışlar yapmayı denediler.
    Yayılmacılıkta ve Yeni, osmanlıcılık ta biraz başarılı olacaklardı ki, büyüyen ekonomiye pazar oluştursunlar. Bölgede daha fazla paya sahip olmak istediler.
    Ama nereye el attışlaarsa ellerinde kaldı. Ticaret ve sermaye alanları bu gidişle daralmaya başlayacak.
    Libya’da beklediklerini bulmadılar ve eski ayrıcalıklarını kaybettiler. Mısır’da AKP gibi bir parti olan Müslüman kardeşler iktidara geldi. Onlarında iplerini çekttiler. Türkiye için önemli bir Pazar ve dosttan oldular. Ayrıca Mısır’ın Arap alemindeki etkisinden faydalanmak istiyorlardı. O da gitti.
    Suriye’ye hevesle daldılar ve El Kaide, Müslüman Kardeşleri vb islami grupları cani ve teröristleri kullanarak iktidarda etkin olmak ve Suriye’yi arka bahçesi yapmak istediler ters tepti.

    Şimdi Türkiye’de faaliyet gösteren sol örgütlerde oraya silahlı guruplar gönderdiğine göre, Suriye iç savaşı kronik bir yapı kazanacak ve Suriye politikası tümden çökecektir.
    AKP yönetiminin ihraç ettiği İsliami kılıklı canileri ve teröristler, Kemalistler başa gelirse Türkiye’ye yöneleceklerdir.
    Suriye sorunu Türkiye sorununa dönüşüp iç savaş yeni boyutlar kazanacaktır.

    Türkiye Alevisi, Suriye Alevisi ile, Sunnilerde yine aynı şekilde beraber hareket etmeye başlayacaklardır.

    CHP başa getirilirse, Erdoğan’ın beslediği Suriye Cihatçılarından çekeceği var. Aslında Suriye sorunu, AKP yıkılırsa fiilen Türkiye’ye sıçrayacaktır.
     
     =======================
    Sevgi ve Saygılarla
     
    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

    ———————————————————————-
    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Ferdi koçkar
    Yeliz seren
    S. Aktaş
    Pelin Moda,
    Bedri Engin,
    Nazmi Dogan,
    Sevda Suner
    R. Adalı
    Sezer Aşkın,
    H. Datvan,
    Salih Demir,
    Nizamettin Duran
    A. Demir
    hasan kayısoğlu
    Melahat Baykara,
    ismail çekmez.
    Aydin Nizam
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk,
    Tekin Balkic
    Selma Altuntaş,
    Murat Koç
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Erdal Cömert
    Ismail Bulak
    Ahmet Meriç
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman B.
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    Aynur Balkaya
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    İsmet Yelkenci
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    M. Oktay
    Kemal Aktas
    Yelda tekinoglu
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Murat Bakır
    O. Dem
    Salih Aktaş
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Mustafa Karkaya
    Omer Aytac
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik
    Hasan Mesut Akkaya
    Necmi Guler
    Erhan Isguz
    Meral Okur
    Bilge Okyaz.
    Kemal Koç
    L. Mirakoğlu
    Oktay Kızılcık
    Mehmet Yavuzgil
    Erdal Polat
    Hüsnü oktay
    k. Sankay
    Ahmet tekin.
    Semra Kaya
    Mustafa Çiçek
    Kayhan Göçkaya
    Erdal Solgun
    Mehmet Solgun
    Esra Solgun
    N. Altik
    Oguz Karakış
    Leyla Mert
    Işık mert
    D. Öksüz
    Erdem Yılmaz
    Ayse Eltan
    S. Guner
    M. Deniz Ok
    Mehmet İnce
    Huseyin Cinar
    Meltem Cinar
    Berk Cinar
    L. Demirkaya
    Huseyin Çilek
    Ayten Irmak
    D. Okdere
    Ali Uskan
    İrem Haloğlu
    Berdan Temiz.
    H. Baskale
    Murat Gülay
    Esra Gülay
    Mustafa Akyol
    A. jale Kol
    M. Kol
    Tamer Oktay
    Aslan Burukoglu
    I. Demir
    Nurettin Akdal
    Uzan Kara
    ismail Igdır
    Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
    Nuri Şen
    Hasan.Y. Balci
    Mehmet Yucel
    İsmet C. Koray
    salih Söğütlü
    Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
    Ali Dem. Sarahoğlu
    Ayten Karaman, Mehmet Azal
    L. Uzan, Harun Tabaklı
     Ertekin Sancak, mehmet değerli.
    Kemal Güler, Zeynep Güler
    B. Urak.
    Ismail Duygu, Erdem Duygu
    Hasan Incedemir.

  8. AKP, halen, Cuntacı Kenan Evren’in yüzde on seçim barajı sayesinde iktidardadır.

    AKP, darbe ürünü bir partidir. AKP’nin büyük ekonomi dediği, büyük çapta kara para ile gerçekleşen bir balon ekonomisidir. Son 7 senede Dünyada ne kadar kirli para varsa, hatta kadın ve uyuşturucudan elde edilen milyarların büyük bir bölümü Türkiye’de aklandı.

    2013 Mayıs ayı, İslamcı AKP iktidarı için gerileme döneminin başlangıcı oldu. Hükümetin dış politikası çöktü, Suriye sorunu AKP için zor bir düğüm halini aldı. Suriye’de mezhepçi bir politika izleyerek, bu ülkeyi iç savaşa sürüklenmesinde önemli rol oynayan AKP Hükümeti’nin, Irak’ta mezhep savaşı çıkarmayı amaçladığı ortaya çıktı. Barzani Sunni olduğu için öne sürülüp Kürtler kandırılmaya çalışıldıysa da Suriye’de Müslüman Kardeşler’i iktidara getirme başarılamayınca,  Suriye Kürtlerini Sunni cephesine çekmek için planlanan Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması gerçekleşmeyince bu politika da ölü doğmuş oldu.
    Mursi gibi AKP de çöküyor! Zira; AKP ile Mursi’nin hayata bakışı aynı. Her ikisi de kuvvetler ayrılığından hoşlanmıyor. Her ikisi de dini inançları siyasetlerine alet ediyor, kadınlara türban çarşaf üniformalarını giydiriyor, nüfus patlamaları yoluyla İslamı yaymaya çalışıyorlar. Her ikisi de çoğulculuğa karşı… Her ikisi de ”En fazla oyu ben aldım, istediğimi yaparım” anlayışına sahip. Her ikiside yabancıların yardımı ile başa getirildi.

    Bu anlayışın artık dikiş tutmadığı ve hiçbir ülkeyi yönetemeyeceği Mursi örneğiyle birlikte yeniden anlaşıldı. AKP’nin Türkiye’ye dayatmaya çalıştığı yaşam tarzı ve siyasal anlayışın artık hiçbir karşılığının kalmadığı görülüyor.

    Ilımlı Müslümanlar silah tüccarı olup çıktılar… AKP Suriye’de savaş kışkırtıcılığını boşuna yapmıyor, 3 senede Türkiye’den Suriye’ye sokulan silah değeri 4 Milyar doları geçti.
    AKP’nin ekonomik büyüme senaryoları, taşıma su ile, dışarıdan getirilen dövizler, Avrupa uyuşturucu – silah- kadın ticaretinden gelen Euro’larla şişirilen, rakamların değiştirilmesi yolu ile manipüle edilen, halkın banka kredileri ve kredi kartı ile borçlandırılması yoluyla pazarın hareketlendirilmesi izlenimi verilen bir “büyüme”dir. Bu oyun ilelebet süremez. En çok güvendikleri inşaat sektörünün içine girdiği kriz, sunni “ekonomik büyüme”nin iflasının ilk işaretleridir.

    Şimdi bu kara para akımı yavaş yavaş durmaya başladı, ekonomiyi düzeltemeyen, işsizliği bitiremeyen, sosyal yaşamı kısıtlayan, özgürlük karşıtı, çoğulculuğu hazmedemeyen AKP’nin gideceği fazla bir yol kalmamıştır. Şimdi; abartılı darbe söylemleriyle yeniden bir mağduriyet edebiyatına sarılarak tabanını tahkim etmeye çalışıyor, ama aynı AKP askeri kesimlerle iç içe, İHD veya benzeri paravan örgütler şemsiyesi altında TIR’larla Suriye’ye silah sokuyor.
    Haziran’da baş gösteren Taksim ayaklanması, ve şimdiki yolsuzluklar operasyonu, Erdoğan ve AKP’nin dünyadaki itibarını sarsmaya devam ediyor. Türkiye’de Osmanlı kafası ile manipüle edilen cahil halk dışında Erdoğan’a güvenecek bir toplum kalmadı. Fetullah cemaati bile böylesine saçma sapan bir başbakan olmaz diyerek işin içerisinden sıyrılmaya kalkıyor.
    Böylesine bir kaos, karşıt tekke, tarikat, hizip ve cemaatlerin başlattığı iç dalaşma, iktidarı ele geçirme operasyonları, bu kez içerden AKP’ye  önemli bir darbe vurmaya başladı.
    Erdoğan, kriminal unsurlarca yönetilen Fenerbahçe kulübü ile Dolmabahçe sarayında masaya oturacak kadar acizlik gösteriyor…
    R. T. Erdoğan’ın kontrol mekanizması tümden sarsılmaya başladı! Polis ve savcılarla dalaşmalar, futbol sahalarına yapılan müdahaleler, Sanatçı adı altında kara para aklatan Mafia elemanlarından meddet ummalar işin cılkını çıkarttı!  AKP hem dışta hemde içte büyük sarsıntılar geçirirken, çok güvendiği Barzani bile tereddüt etmeye başladı. ABD, Irak petrollerinin kontrolünü bırakmak istemediğini bir daha vurgulayarak Kürtleri uyardı… Barzani her an Erdoğan’ı yalnız bırakabilir. Abdullah Öcalan ise, hapishaneye gönderilen MİT ajanı kimdense ondan yana tavır alacağına göre, bundan da fazla bir şey beklenmeyecektir.
    Gözü petrolde olan AKP’nin Kürt Sorunu hakkında oyalama hamleleri dışında hiç bir somut adım atmadığı, Kürtleri MİT’in oyuncak bir sorunu haline sokmak istediği bir kez daha ispatlandı. MİT ajanlarınca yönetilen Kürt gurupları ise, her zamanki gibi aşağılık komplekslerinden dolayı kendilerine binecek kamçılı ağa arayan eşekler rolünü sürdürmekten daha fazla ileriye gidemediler…
    Yeni Osmanlı, doğmadan gelecek krizine girdi. Devet kontrolündeki Bir kaç Kürt gurubu, AKP’nin yeni sposoru Milli Görüş, parayla satın alınan bazı aşiret ve tarikatlar, Müslüman kardeşler ve terörcü Selefiler dışında pek taraftar kalmadı. Yeni Osmanlıcılık bir ütopya olarak kalmaya mahküm edildi.
    1980’li yıllardan beri yükselen, Türkiye’yi Osmanlı’nın devamı anlamında islami temelde yeniden kurmak fikri, “İslami Dünyayı birleştirip önderi olmak” veya benzeri tonlarda, Turgut Özal döneminden beri yükselen yayılmacı, eski Osmanlı ruhundan hareketlenen bu türden  yağma ve talan hareketleri sert kayalara çarpıp duruyor. Zaman çok değişti, sakallı Türbanlı çetelerle bir yere varmak mümkün değil artık…
    Asıl Çeteler Susurluk veya Lice’de değil, devletin meclisi denilen BMM’inde, Genelkurmay karargahı, İstihbarat  ve Emniyet müdürlüklerinde üslenmişlerdir.
     
    Politik devlet çetelerinin keyfi uygulamalarla geri dönüşsüz zararlar verdiği İstanbul, eşkiya çetelerinin çöplüğü haline getirilmiştir. Her yer Arap yayılmacılığını simgeleyen Camilerle dolmuş, din adına Arapça bağırıp çağrışan  imamların gürültüsü sakin yaşamayı imkansız hale getirmiştir…Kuru gürültüyle gaza gelen din tüccarı İmamlar, kendilerine sağlanan olağanüstü imkanlarla devlet içinde devlet haline gelerek en büyük çete halini almışlardır.

    Evinin penceresinden bakan insanlara, İslam reklamı yapan yüksek minereler ve Ağaoğlu gökdelenlerinin beton yığınlarıyla, güzelim Mavi denize bakan ufuklar karartılmıştır…, büyük beton yığınlarının gölgeleri ile cehenneme çevrilen şehirler birer uygarlık mezarları heline çevrilmişlerdir.
     
    Cami minaresi ve yüksek Ağaoğlu gökdelenleri dışında hiç bir sanat değeri olmayan yapılarla betonlaşan şehirleri üs edinen AKP, devletin en temel organlarını kullanarak, Osmanlı tipi keyfi bir yönetimle de  kitleleri baskı altında tutmak istemektedir… 
    Normal düzenlerde polis, tamamıyla sıradan  bir memurdur ve bir şirkete müracaat eder gibi tarafsız metotlarla, tarafsız komisyonlarca işe alınır. Türkiyede ise polis teşkilatı bir eşkiya yuvası haline getirilmiş, partizancılık ve çeteleşme son hattına varmıştır. Kafasına esen elbise değiştirir gibi polis değiştirip duruyor.
    AKP, kendi Polis devletini kurmuştur: başvuru ile değil, kanuni yollarla değil, kendi örgüt taraftarlarını polis yapmış, haksızlıklara karşı çıkan polisleri ise, politik anlamda saf dışı bırakıp, ne kadar işkenceci, rüşvetçi partizan polis varsa onlarla kendi dikta yapısını yeniden inşaya başlamıştır.
     
    Sevgi ve Saygılarla
     
    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

    ———————————————————————-
    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Ferdi koçkar
    Yeliz seren
    S. Aktaş
    Pelin Moda,
    Bedri Engin,
    Nazmi Dogan,
    Sevda Suner
    R. Adalı
    Sezer Aşkın,
    H. Datvan,
    Salih Demir,
    Nizamettin Duran
    A. Demir
    hasan kayısoğlu
    Melahat Baykara,
    ismail çekmez.
    Aydin Nizam
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk,
    Tekin Balkic
    Selma Altuntaş,
    Murat Koç
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Erdal Cömert
    Ismail Bulak
    Ahmet Meriç
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman B.
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    Aynur Balkaya
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    İsmet Yelkenci
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    M. Oktay
    Kemal Aktas
    Yelda tekinoglu
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Murat Bakır
    O. Dem
    Salih Aktaş
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Mustafa Karkaya
    Omer Aytac
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik
    Hasan Mesut Akkaya
    Necmi Guler
    Erhan Isguz
    Meral Okur
    Bilge Okyaz.
    Kemal Koç
    L. Mirakoğlu
    Oktay Kızılcık
    Mehmet Yavuzgil
    Erdal Polat
    Hüsnü oktay
    k. Sankay
    Ahmet tekin.
    Semra Kaya
    Mustafa Çiçek
    Kayhan Göçkaya
    Erdal Solgun
    Mehmet Solgun
    Esra Solgun
    N. Altik
    Oguz Karakış
    Leyla Mert
    Işık mert
    D. Öksüz
    Erdem Yılmaz
    Ayse Eltan
    S. Guner
    M. Deniz Ok
    Mehmet İnce
    Huseyin Cinar
    Meltem Cinar
    Berk Cinar
    L. Demirkaya
    Huseyin Çilek
    Ayten Irmak
    D. Okdere
    Ali Uskan
    İrem Haloğlu
    Berdan Temiz.
    H. Baskale
    Murat Gülay
    Esra Gülay
    Mustafa Akyol
    A. jale Kol
    M. Kol
    Tamer Oktay
    Aslan Burukoglu
    I. Demir
    Nurettin Akdal
    Uzan Kara
    ismail Igdır
    Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
    Nuri Şen
    Hasan.Y. Balci
    Mehmet Yucel
    İsmet C. Koray
    salih Söğütlü
    Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
    Ali Dem. Sarahoğlu
    Ayten Karaman, Mehmet Azal
    L. Uzan, Harun Tabaklı
     Ertekin Sancak, mehmet değerli.
    Kemal Güler, Zeynep Güler
    B. Urak.
    Ismail Duygu, Erdem Duygu
    Hasan Incedemir.
    N. kayıkçı.
    Bayram Akçak
     

  9. HAŞHAŞİLER VİRÜSUNU TEMİZLEMEYE ÇALIŞAN KANUNLAR ÜSTÜ YENİ BİR ZÜMRE HIZLA ÇOĞALIYOR!

    Suçluyu takip eden polis ve savcıları görevden alan, bunların yerlerine, yolsuzluk ve rüşvetçi oldukları bilinen, düzenin işkence uzmanı polis ve savcılarını yerleştiren AKP, artık güvenilirliğini yitirmiştir.
    İslamcı tarikat ve cemaatlere üye olan AKP’ li bir patronu sorgulamak artık mümkün değildir: buna yanaşmaya kalkan her savcı, belge arayan her polis darbecidir ve ve sürülmeye mahkümdur…
    Artık, Erdoğan’dan izin almadan, dünyanın en hızlı gelişen ekonomisinin temel taşları olan Müslüman Türk iş adamlarına, bakan ve diğer devlet memurlarına yanaşmak her yiğidin karı değildir..
    R.T. Erdoğan’a göre ise herşey yeni başlıyor: yakında AKP hücrelerine sızan Haşhaşiler temizlenecek, muhteşem Çamlıca camisinin minarelerinin heybeti ve yerden mantar gibi fışkıracak AKP yanlısı savcı ve emniyetçilerin loyalitesi ile Üsküdar’a yönlendirilen Allahu Ekber haykırışları, ülkeyi içerden sarmış bu şeytani güçleri korkutup kaçırtacaktır!
    Bugün Türkiye’de, Türklere ve Sunni İslama tanınan hakların hiçbiri Alevi ve Kürtlere tanınmamışken, onbinlerce siyasal tutuklu varken, yolsuzlukları ortaya çıkaran savcı ve polisler suçlu gibi gösterilirken anayasal düzenden bahsetmek büyük bir iki yüzlülüktür.
    Mahkemeye göndermediği, kanun üstü ilan ettiği oğlu ile, Çamlıca tepesine kurulacak yüksek minereli caminin teftişini yapan R. T. Erdoğan, rüşvetçi, sahtekar, hilekarlığın her çeşidini mübah gören ne kadar kriminal çeteci varsa, bunların hepsini Türkiye’nin en iyi iş adamları diye tanıtmaktan geri kalmadı.
    R.T, Erdoğan’a göre, bu iş adamlarına kimse dokunamaz! Bunları hiç bir savcı ve polis sorgulayamaz, bunlar Türkiye’nin ekonomisini ayakta tutan ve muhteşem kalkınmayı sağlayan süper Müslüman patronlardır. Bunlar kanun üstü olarak kalacaklar, bunları dinleyen polis işten atılacak, sorgulamaya kalkan hakim ve savcılar ise hemen sürülecektir.
    “Müslüman patronlar” ahalisinin önderi Tayyip Erdoğan, Anadolu ve İstanbul’un tarih içinde geleceğe uzanan kaderine ters, yıkıcı bir rol oynamıştır, bu diyarı bir tür çıkmaz sokağa sokmuştur.
    Birinci fetret döneminde olduğu gibi, ortada bir devlet enkazı ve parçalanmış / dağılmış bir merkezi iktidar bulunuyor. Fetret, tarihsel ve siyasal olarak sürdürülemez bir durumdur. Geçicidir. Ya şehzadelerden biri diğerlerini tasfiye ederek mülkün (devletin) ve merkezi iktidarın birliğini yeniden kuracak ya da ülke dağılacaktır.

    Bu yolsuzluk vs. hikayelerinden öte, Tayyip Erdoğan Türkiye’yi tamamen Uganda veya Kenya benzeri bir devlet sistemine benzetme yoluna girmiştir.
     
    MİT’in 8 ay evvel Erdoğan’a verdiği rapor, hükümet üyelerinin yolsuzlukları hakkındaki resmi raporun yok sayılması, Erdoğan’ın kanun ve devlet üstü saydığı çetelerin arkasında durduğunu ispatlıyor.
    MİT’in 18 Nisan 2013 tarihinde hazırladığı üç sayfalık raporda, tutuklanan işadamı Rıza Sarraf’ın bazı bakanlarla ilişkisinin yaratabileceği durum hakkında uyarılarda bulunulmuş olması Erdoğan için en zayıf noktayı oluşturmaktadır. İyi lider, aynı zamanda, gerekli kararları zamanında almasını bilen bir liderdir.
    Belli zümre ve gurupları, kendi çevresini ”dokunulmaz” ilan eden R.T. Erdoğan’ın başkanlık/sultanlık hayalleri ve “Müslümanların” onun doğuştan kısmetli, şanslı, tuttuğu altın olan, Allah’ın kutlu temsilcisi sanma “efsanesi”nin yıkılması böylece kaçınılmaz hale gelmiştir.
    Tayyip Erdoğan, inançlı kitlelerin bir önderi olarak, bu insanları evrensel doğrulara yöneltmek yerine, kendisini bir tür “Allah’ın ‘Müslümanlara’ hediyesi ulu Hükümdar” sayıp, herkes tarafından böyle görülme hevesinden vazgeçmemesi ağır sonuçlara yol açmaktadır.
    Bu devlet üstü örgütlerin elinde biriken servetlerin, mal ve hizmetlerin vergileri alınıyor mu, alınıyorsa ne kadar parayı devlete vergi olarak ödemişler?  Bu paranın kaynağı nedir? Bu “cemaatler dünyasında” dönen paralar “Ak para mı, kara para mı?” biliniyor mu? Bindikleri inanılmaz arabalar, yaşadıkları saraylar babalarından mı kaldı?

    Hangi çağda yaşamaya mahküm edildik?

    Anadolu toprakları ve çevresinde kendini (bir “kimlik” adı olarak) “Müslümanlar” diye tanımlayanlar kadar, dinlerin özüne bu kadar yabancı, bir ahali görülemez. Uygarlıkların katilleri herşeyi kendileri ile başlatıyorlar. Hakim oldukları bütün bu alanlar, ve bu ahali için, vasatlıklarının nihayet Tanrı tarafından “taçlandırıldığı”, aklı/eğitimi/namusu ile belli makamlara çıkmış insanların “Monşer” veya “Dinsiz laik” diyerek ezilebildiği, onların yerine İmam Hatipli çapsız/vasıfsız/vasat insanların getirildiği ve bir milletin böyle düşüşünün “Milletin nihayet iktidarı eline aldığı” diye yorumlandığı bir dönem, aşağıda belirttiğimiz bazı politik İslamcı örgütler temelinde devam ediyor.
     
    12 Eylül Askeri anayasası devam ediyor…Normal düzeni sağlayacak bir anayasa olmadığı için, AKP, bu general kanunlarını istediği şekilde kullanmaktan geri kalmayacaktır.
    Bugün verildiği söylenen haklar aldatıcıdır, bunlar anayasal güvenceden yoksun oldukları için, kafası bozulan her bakan, istediği an herşeyi tersinden uygulayacaktır.

    Bugün Türkiye’de haklar belirli bir hukuk kuralına bağlanamamıştır, yani yasal güvencelerden yoksundurlar.
    Diğer taraftan, Türkiye’de her toplumsal kesim aynı ölçüde bireysel ve toplumsal haklardan eşit olarak yararlanmamaktadır.
    Türk devleti Sunni İslam bir devlettir ve Türk etnik kimliğini tek kimlik olarak topluma dayatmıştır. 
    Türklük kavramı söylenenin tersine bir üst kimlik değildir. Bir etnisitenin kimliğidir. Bu açıdan Türk kimliği dominant olup tüm hakka sahiptir. Tüm okullar Türkçe eğitim vermektedir. Sunni inancın empoze edildiği din dersleri zorunludur. Mahalle baskısı en üst boyutlara ulaştırılmış, şehirlere göç ederek buralarda iş kurmuş Alevi kökenli insanlar artık cuma namazlarına gider olmuştur. Türk dili, kültürü devlet desteği ile sürekli gelişirken, yasaklı olan diller ve inançlar unutuluyor, farklı kültürler egemen türk kültürü tarafından yok ediliyor…
    Kürdün ana dili ile eğitim yapması yasak, Alevilin kendi ibadethanesi yasak, Alevilik bir inanç olarak hiç bir statüye sahip değil, bir din mi? bir mezhep mi? Bir tarikat mı? Belli değil. Yani Alevinin bu coğrafyada daha adı yok ama en küçük demokratik hak istemleri, alay edilerek bastırılmaya çalışılıyor. 

    AKP iktidarı seçim dönemi öncesi Kürtleri kandırmak için paket gündeme getirmiş ve seçimleri kazandıktan sonra da bu paketler yeniden çöp tenekesine atılacaktır…

    Oysa bu paketleri de Kürt hareketi karşısında çıkmaza düştüğü dönemlerde gündemleştirmiş, rahat bir seçim süreci yaşamak ve bölge insanının desteğini almak için her seçim öncesi Kürtsever ve Alevisever rollerine bürünmüştür. Ama şimdi takke düşmüş kel görünmüştür. AKP Suriye politikası ile hem Kürtlere, hem de Alevilere dost değil düşman olduğunu kanıtlamıştır. El Kaide örgütünü açıktan desteklemiş, uluslararası paralı asker sürülerinin Rojava’da ve Suriye’nin Alevi bölgelerinde toplu soykırım yapmaları için MİT kamyonaları ile ağır silahlar taşımıştır…

    Yani AKP Türkiye’de daha fazlası ile bir toplum oluşturan Kürt ve Alevilere karşı katliamların planlayıcısı olmuştur. İşte bu gerçek artık ortaya çıktığı için AKP Alevilerin de Kürtlerin de hesap sorması gereken bir yapı halindedir. Artık Tayyip ve şürekası bir kez daha sahte Kürt ve Alevi açılımlarıyla bu toplumsal kesimleri kandıramayacaktır.

    Aleviye “sen müslümansan ibadet merkezin cami, mescittir, Cemevi ibadet yeri değildir, bir kültür merkezidir (dün cümbüşhane idi), git ibadetini camide yap” diyor. Kürde “vergini ver, her tür hizmetini yap ama karşılığında benden kimliğine dair bir hizmet bekleme; anadilin lazımsa git pazardan satın al” diyor. Kürtlerin ve Alevilerin kimlik hakları hep yok sayılırken, aynı Erdoğan, üstüne üstlük ne kadar Sunni tarikat ve mezhep varsa bunları kanun üstü ilan etti…
    MİT kamyonları ile Suriye’de savaşa katılmış bulunan AKP, nasıl ki Türkiye’de ki çeteleri kanun üstü sayıyorsa, bu ağır silahlarla masum halkı katledenleri de paralel-derin-kriminal çete örgütü değil, kanunlar, savcılar üstü, dokunulmaz müminlerin oluşturdukları kutsal birlikler olarak görüp desteklemektedir.
    Bunlaın üyelerine hiç bir polis dokunamaz, hiç bir savcı başbakanın izni olmadan bu MİT kamyonlarına yaklaşamaz. Buradan da açıkça anlaşılacağı gibi MİT, Erdoğan’ın özel bir örgütü haline getirilmiştir.
    AKP iktidarını ayakta tutan bu örgütler, AKP yöneticileri, Suriye ve Ortadoğuda ki diğer iç savaşlı ülkelere satılan yüz milyonlar değerinde ki silah satışlarından elde edilen rant, “Kur’an Kursları” ve “Deniz Feneri yardımları” gibi kılıflar altında yürütülen entrikalarla edinilen servetler, “türban ve türbancılar” desteğinde havaya savrulan paralar; her gün medyaya servis edilen haber ve fotoğraflardan, gerçekler su yüzüne çıkmasına rağmen, komplo, darbe deyip yollarına devam ediyorlar.
    Sanki Türkiye’de kendileri dışındakiler Hristiyanmış veya bambaşka bir dindenmiş gibi kendilerine “Müslümanlar” diyen, dînî-kimlikçiler, tarihi bir son yaşıyorlar. Liderleri Tayyip Erdoğan, tam bir çöküş yaşayan AKP iktidarındaki zemin kaybını durdurmak yönünde hamleler yapıyor, ama yaptıkça durumu daha da kötüleşiyor, ve kötüleşecek.
    “Müslümanlar”, kendi kaderlerini belirleyecek bir sınava girdiler ve o sınavda en kötü notu alarak çaktılar, durum en basit ifadesiyle böyle.
    Sorun haline gelen “tek adam” Tayyip Erdoğan’ın belli bir gündemi dayatmasından daha kapsayıcı ve daha önemli olan, onun özgürlüklere karşı koyduğu yasakçı tavırdır yıkımını sağlayan.

    11 yıldır Türkiye’yi yöneten siyasal İslamcı AKP-tarikat mezhepler koalisyonu, rant kavgasında çöküyor. Din, iman perdesi altında kurulan rüşvet çarklarını gözler önüne serdi. İktidardan ve servetten daha çok pay isteyen İslamcı ve muhafazakâr sermaye çevreleri adına bir yağma düzeni kuran AKP İktidarı için yolun sonuna gelinmiş durumda. Siyasal İslam Türkiye’de de ağır bir yenilgi sürecine girdi. İslamcıların 21. Yüzyıl’ın başında modern bir devleti ve toplumu yönetme yeteneğine ve birikimine sahip olmadıkları anlaşıldı.
    Türkiye’nin yeni fetret dönemi aslında 1995 yılında başlamıştı. Ülkede merkezi iktidar çeşitli güç odakları arasında (Meclis, Hükümet, TSK, Cumhurbaşkanlığı, Yüksek Yargı ve hatta üniversiteler arasında) parçalanmıştı. Fetret durumunun 2008’de AKP-Cemaat koalisyonunun devleti ele geçirmesiyle aşıldığı sanılıyordu. Ancak öyle olmadığı ortaya çıktı. Birincisi (1402) 12 yıl sürmüştü, ikincisi 18 yıldır iniş ve çıkışlarla devam ediyor belli ki.

    AKP’yi ayakta tutan devlet üstü örgütler/tarikat ve hiziplerce verilen fire fazla olmadığı için muhtemelen var olan muhalafet kırıntıları da yok edilerek tek parti hegomonyası sürecine girilecektir.

    Buna rağmen, Türk İslam sentezi temelinde diktacı bir bir rejimin kurulması ilkesine dayalı gerici iktidar blokunun önlenemez bir çözülme sürecine girmesi kaçınılmazdır. İslamcı tekkeler arsındaki iktidar çatışması artık dönüşü olmayan bir yoldadır. Bu süreçte her zaman en büyük soru, “biz bu kadar güçlüyken, hangi çılgın bizi yokedecekmiş şaşarız” türünden kibirlenmelerle gelirdi ve Tanrı’yı Kur’an’da yazan bir roman kahramanından ibaret sayan bu beylere kimsecikler de yanıt veremezdi! Yanıt şudur: “Sizi yokedecek bir çılgın yoksa, sizin içinizden biri o çılgınlığı yapar.”

    Şu anda en akıllıca tutum, evrensel değerler temelinde ilerleyen özgürlüklerin hem önünü açmak hem de onlara angaje olmaktır.
     
    Sevgi ve Saygılarla

    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

    ———————————————————————-
    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Ferdi koçkar
    Yeliz seren
    S. Aktaş
    Pelin Moda,
    Bedri Engin,
    Nazmi Dogan,
    Sevda Suner
    R. Adalı
    Sezer Aşkın,
    H. Datvan,
    Salih Demir,
    Nizamettin Duran
    A. Demir
    hasan kayısoğlu
    Melahat Baykara,
    ismail çekmez.
    Aydin Nizam
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk,
    Tekin Balkic
    Selma Altuntaş,
    Murat Koç
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Erdal Cömert
    Ismail Bulak
    Ahmet Meriç
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman B.
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    Aynur Balkaya
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    İsmet Yelkenci
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    M. Oktay
    Kemal Aktas
    Yelda tekinoglu
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Murat Bakır
    O. Dem
    Salih Aktaş
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Mustafa Karkaya
    Omer Aytac
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik
    Hasan Mesut Akkaya
    Necmi Guler
    Erhan Isguz
    Meral Okur
    Bilge Okyaz.
    Kemal Koç
    L. Mirakoğlu
    Oktay Kızılcık
    Mehmet Yavuzgil
    Erdal Polat
    Hüsnü oktay
    k. Sankay
    Ahmet tekin.
    Semra Kaya
    Mustafa Çiçek
    Kayhan Göçkaya
    Erdal Solgun
    Mehmet Solgun
    Esra Solgun
    N. Altik
    Oguz Karakış
    Leyla Mert
    Işık mert
    D. Öksüz
    Erdem Yılmaz
    Ayse Eltan
    S. Guner
    M. Deniz Ok
    Mehmet İnce
    Huseyin Cinar
    Meltem Cinar
    Berk Cinar
    L. Demirkaya
    Huseyin Çilek
    Ayten Irmak
    D. Okdere
    Ali Uskan
    İrem Haloğlu
    Berdan Temiz.
    H. Baskale
    Murat Gülay
    Esra Gülay
    Mustafa Akyol
    A. jale Kol
    M. Kol
    Tamer Oktay
    Aslan Burukoglu
    I. Demir
    Nurettin Akdal
    Uzan Kara
    ismail Igdır
    Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
    Nuri Şen
    Hasan.Y. Balci
    Mehmet Yucel
    İsmet C. Koray
    salih Söğütlü
    Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
    Ali Dem. Sarahoğlu
    Ayten Karaman, Mehmet Azal
    L. Uzan, Harun Tabaklı
     Ertekin Sancak, mehmet değerli.
    Kemal Güler, Zeynep Güler
    B. Urak.
    Ismail Duygu, Erdem Duygu
    Hasan Incedemir.
    N. kayıkçı.
    Bayram Akçak
    Kezbay Doğan. M. Ali koç
    Emin Aktolga.
     

  10. KOBANi SALDIRISI VE AKP REJİMİ

    Kobani Kürt halkına karşı yapılan saldırı, mayıs ayında Suriye’ye giden bir MİT heyetince planlandı. Türkiye’ye bakan taraf Türk askeri ile kapatılırken, diğer 3 kanat ise İslamcı çeteleri koordine eden TC’ni özel birimleri kontrolündeki İŞİD’e bırakıldı.

    AKP ve İslam halifeliği!

    Tarihi anlamda çürümüş kokuşmuş yapısı ile, haklı zeminini yitirmeye başlayan TC Devletinin neo-Osmanlıcı restorasyon süreci, AKP iktidarı döneminde askeri kanatlarla bütünleşerek, yeni bir temelde geliştirilip, Osmanlı’nın son dönemlerindeki devlet yapısına benzer bir yapıya geçildi.
    AKP rejimi, ittihat ve Terakki’nin islamcı kanadının poliitik çizgisini aynen takip etmeye başladı.

    Bu sistem, Sunni islamı esas alacak ve eski Osmanlı topraklarında yeni bir Türk hükümranlığının tesisini hedef alacaktı…
    Erdoğan’ın Hamas ve Müslüman kardeşler kartları bu anlamda oynandı. Suriye ilk atlama tahtası olduğu için başlangıçta burada yeni bir Sunni devletinin kurulması AKP için elzemdir. Suriye’de El-kaide, El-Nusra ve İŞİD’in TC’nin Asker ve MİT’in ce resmen desteklenip örgütlendirilmesi bu anlamda büyük bir önem kazanmaktadır.

    12 Eylül cuntasının anayasasını kullanarak palazlanan bu yeni osmanlıcı kanat ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ne kadar aşırı dinici, hilafet yanısı gurup- çete varsa onlarla da ortak çalışmalara girdi.

    Halife Erdoğan’ın her yerde dile getirdiği, 2071 şifresi!

    Erdoğan’ın 2071”nin ruhunu anlamak için, Avrupa’lıların fazla kafa yormalarına gerek kalmıyor. Osmanlı’dan neo-Osmanlı’ya, Türkçüsüyle İslâmcısıyla Türk-İslâm sentezi tam tekmil. Ordusuyla, tarikatlarıyla, cemaatleriyle…, liberalleriyle her şey ortada. Her fatih gibi AKP de fütuhatını komuta ettiği kalabalık orduya borçlu.O halde, “komuta”nın nasıl işlediğinin yanısıra, o “kalabalık ordu”nun yapısına ve maddî-manevî teçhizatına yakından bakalım. Elbette vurucu gücünden, akıncılardan başlayarak. Öyle olunca da gelsin hak gaspları, peşkeş, alicengiz ve rant,kara para zaten hep orada. “Her köye cami” kampanyası, ilahiyat seferberliği de bonusu. “Anavatan”da ne yapılıyorsa “gurbet vatan”da da yapılıyor. Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca Sünni Türkler dışında kalan hiçbir unsur için hiçbir zaman güven içerisinde ve kimliğiyle gurur duyacağı bir yurt olamadı. Ama daha da kötüsü; bu sözde tekleştirilmiş yurt, egemenliği başkalarıyla paylaşmama andını her Allah’ın günü tekrar etmenin yenmeye yetmediği bir korku nedeniyle hiçbir zaman gerçek anlamda Türk’ün de yurdu olamadı.Türkiye halkına ne yapılıyorsa Avrupa halkına da o yapılıcaktır.

    Tezkere çıkarılırken dünya ve Türkiye kamuoyuna tezkerenin Suriye ve Irak için çıkartıldığı söylense de, tezkere esas metninde Kürtlere karşı çıkarıldı…
    TC’nin esas hedefinde Suriye ve Irak Kürtleri olduğu aşikâr. Kendi Kürdlerine karşı baskı politikalarını sürdüren Türk devleti, diğer bölgelerdeki Kürdlerin statü sahibi olmasını kendi Kurdlerini baştan çıkaracağını düşünüyor. Bu yüzden nerede olursa olsun, Kurdlerin hak taleplerine karşı içte ve dışta tahammülsüz bir politika sürdürüyor.

    Türkler, Ortadoğu’daki eski Osmanlı sömürgelerine hâkim olayım derken, bugün mevcut toprakları tehdit altında. Komşularla “sıfır sorundan” savaş konumuna gelmiş durumda. Türkler, bugün Irak, İran, Suriye, Ermenistan ve Rusya gibi komşularıyla büyük sorunlar yaşıyor. Aynı şekilde geleneksel müttefikleri olan İsrail ile ilişkiler tarihinin en kötü dönemini yaşıyor. Hayalperest, neo İttihatçı Davudoğlu yaratmak istediği “stratejik derinlikte” boğuldu.

    AB ve ABD liderleri ise ultimatomlarla karşı karşıya kalınca, kendilerince doğurdukları bu akıllı, modern, ılımlı İslamcılar karşısında tamamen şaşırmış durumdadırlar.
    Turgut Özal 1980 lerde: ‘Biz Avrupadaki nüfusumuza güveniyoruz, diğer şeyler bizim için arka planda gelir….’, diyordu.
    Erbakan ise: ‘ Avrupayı içerden Müslüman ve Türkleştireceğiz…’
    Erdoğan ise: ‘2071 yılı hedefimizdir’.. Minareler gelecekte Avrupa’nın her sokağını süsleyecektir…’ Aynı Erdoğan: …’ ..minareler bizim füzelerimizdir demekten geri kalmıyor.

    Bu kafalarca Avrupaya sürülen milyonlarca Türkün Avrupa’daki varlığı AB için en büyük tehlike olarak algılanmaya başlandı. Osmanlıcı AKP – Milli görüş-Hizbullahçı- Süleymancı- Nakşibendici çeteleri, Avrupa toprakları üzerinde bile Kürtlerle çatışmak zorunda kalacaktır…

    Sevgi ve Saygılarla

    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey
    ———————————————————————-
    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Berna Z. Aker
    Ferdi koçkar
    Yeliz seren
    S. Aktaş
    Pelin Moda,
    Bedri Engin,
    Nazmi Dogan,
    Sevda Suner
    R. Adalı
    Sezer Aşkın,
    H. Datvan,
    Salih Demir,
    Nizamettin Duran
    A. Demir
    Hasan kayısoğlu
    Melahat Baykara,
    ismail çekmez.
    Aydin Nizam
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk,
    Tekin Balkic
    Selma Altuntaş,
    Murat Koç
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Erdal Cömert
    Ismail Bulak
    Ahmet Meriç
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman B.
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    Aynur Balkaya
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    İsmet Yelkenci
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    M. Oktay
    Kemal Aktas
    Yelda tekinoglu
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Murat Bakır
    O. Dem
    Salih Aktaş
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Ayse Polat
    Mustafa Karkaya
    Omer Aytac
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik
    Hasan Mesut Akkaya
    Necmi Guler
    Erhan Isguz
    Meral Okur
    Bilge Okyaz.
    Kemal Koç
    L. Mirakoğlu
    Oktay Kızılcık
    Mehmet Yavuzgil
    Erdal Polat
    Hüsnü oktay
    k. Sankay
    Ahmet tekin.
    Semra Kaya
    Mustafa Çiçek
    Kayhan Göçkaya
    Erdal Solgun
    Mehmet Solgun
    Esra Solgun
    N. Altik
    Oguz Karakış
    Leyla Mert
    Işık mert
    D. Öksüz
    Erdem Yılmaz
    Ayse Eltan
    S. Guner
    M. Deniz Ok
    Mehmet İnce
    Huseyin Cinar
    Meltem Cinar
    Berk Cinar
    L. Demirkaya
    Huseyin Çilek
    Ayten Irmak
    D. Okdere
    Ali Uskan
    İrem Haloğlu
    Berdan Temiz.
    H. Baskale
    Murat Gülay
    Esra Gülay
    Mustafa Akyol
    A. jale Kol
    M. Kol
    Tamer Oktay
    Aslan Burukoglu
    I. Demir , Kemal Demir, Leyla Demir
    Nurettin Akdal
    Uzan Kara
    ismail Igdır
    Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
    Nuri Şen
    Hasan.Y. Balci
    Mehmet Yucel
    İsmet C. Koray
    salih Söğütlü
    Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
    Ali Dem. Sarahoğlu
    Ayten Karaman, Mehmet Azal
    L. Uzan, Harun Tabaklı
    Ertekin Sancak, mehmet değerli.
    Kemal Güler, Zeynep Güler
    B. Urak.
    Ismail Duygu, Erdem Duygu
    Hasan Incedemir.
    N. kayıkçı. L. Solak
    Bayram Akçak, Mustafa Görmez, Ali Bozer
    Mehmet A. Hanoğlu. Serhat hanoğlu. İsmet şahin. Esra şahin.

  11. KASAPLIK BAYRAMI VE HAVADA UÇAN KELLELER!

    Hayvan kafasının kesilmesinin Kutsal ilan edilmesi,fışkıran kanlarla küçük çocuklara adeta banyo yaptırılması bayram mı?! Kurban ve bayram sözcüklerinin yan yana kullanılması bile şizofrenik bir durum…
    Kan ve Bayram kelimelerinin yan yana getirilişi bile mantıksal bir çöküşe işaret ediyor. ‘kurban’ denilen kavram ilkel taş devrinden kalan bir soyutlamadır ve İnsanların mağaralarada yaşadığa döneme taekabül eder. Bu dönemlerde insanlar sadece hayvan avlayarak yaşıyordu! Şimdi bunun en mantıksal karşılığı Kasaplar bayramıdır ve belli bir gurubun mentalitesine denk düşen bu eylem modern bir devletin bayramı yapılamaz!

    Kasaplık kan bayramının 9 güne uzatılması, her kişiye bir imam sloganın atılması, geleceğin karanlıklarını şimdiden haber veriyor. Ufacık çocukların alınlarına birer kan damlası kondurularak bu vahşetin kutsanmasından rahatsız olmayanlar başı dönmüş cellatlardır. Kanı, öldürmeyi kutsayan bir bayram, bayram olamaz!

    Hayvanı keserken ona gel bak deden koyunu kesecek şimdi büyünce sende kesicen denilerek çocukların kasap ruhlu yetişmelerinin temelleri atılıyor. O kadar mı bu etki hep sürecek yaşamlarında. Onlar büyünce kendilerini baş kesen birer malkoçoğlu, yeniçeri, Avrupayı fethedecek akıncılar olarak görecek ve masum insanların canlarına da acımasızca kıyacaklardır.

    En çok insan kafasının kesildiği İslamcı ülkeler, ‘kurban bayramı’ denilen kanlı rituellerin topluma büyük birer bayram diye empoze edildiği ve topluca kutlandığı ülkelerdir. Hayvan kafasının kesilmesinin Kutsal diye ilan edildiği, fışkıran kanlarla adeta küçük çocuklara banyo yapıldığı barbar kültürlerde, bunu daha küçük yaşta görüp yaşayarak kanlar arasında büyüyen bu çocuklar cellat olmaktan öteye gidemiyor… Bu piskolojik bir alıştırma ve şartlanmadır. Hele elde satır, bıçak, özellikle çocukların psikolojisini bozan görüntüler uzmanların görüşüne göre de hiç de iç açıcı ve olumlu değil. Bu tür sahneleri küçük yaştan beri kutsallık diye algılayan küçük çocuklar birer ruh hastası olarak büyüyor ve sonradan işkence yapan, kafa kesen birer cani olup çıkıyorlar. Cahil kitle, bayram kutlama adına, bilinçlice tüm çocukları bu kasaplık ortamına zorla getiriyor ve onları yüzlerine kanlar fışkırtıyor. AKP yönetimince daha da uzatılan bu vahşet bayramı, zavallı çocukların beyinlerinin yıkanması için daha büyük bir fırsat oluyor. Kurban bayramında hayvan kafaları havada uçarken, küçük çocukların bilerek topluca can çekişen hayvanın boğazına kadar yaklaştırılması, alınlarına bu kanın sürülmesi ve ellerine keskin bıçaklar verilmesi, İslam kasaplığının bariz bir örneğidir ! Bunu kutsal ve iyi eylem diye algılayan Müslüman çocuklar büyüdüklerinde rahatlıkla her canlının kafasını kesmeye muktedir olup, şimdiki gibi AKP’nin desteklediği Cihatçı örgütlerin potansiyelini oluşturmaktadırlar.

    Bayram ve doğayı tekbir ruhuyla imha etmek!

    Müslümanlar, dinlerinin insanları nasıl işkenceci tipi sapık, kaba, seksist, küfürbaz, parazit haline getirdiğini anlayıp bununla hesaplaşmak zorundadırlar.
    Tekbir ve Allahuekber nidaları her geçen gün artan cami sayısı nedeniyle yaşam çekilemez hale geliyor. Piskolojik işkence derecesini alan imam haykırışları sistemsiz olarak birbirine karışıyor ve sanki Anadolu yeni işgal edilmiş de kafirlerlerin Müslümanlaştırılması yeni başlamış intibasını veriyor. Arapça ezan okuma adına diğer insanları anormal derecede rahatsız eden imam_hacı hoca takımında birazcık aile terbiyesi olsaydı, bu yaptıklarının inanç ve tanrı ile bir alakasının olmadığını, sadece petrol şehlerinin yayılmacı hedefleri için piskolojik savaşa katkıda bulunduklarını itiraf edip, ibadetlerini terbiyelice ve kimseyi rahatsız etmeden yaparlardı. 
    Kurban bayramına tekbirli savaş naraları ile giren milyonlarca beyni yıkanmış insan neden bu kadar çok hayvanın canına kıydığını bile bilmez! Müslümanların çoğu henüz cehalet dönemini yaşıyor: gözü dönen, ağzında salyalarla nârâlar atan göçebe çobanlar, Allah ekber diyerek her yeri kana buladılar.

    Kurban Bayramı büyük kentlerde m.ö 3 000 yıllarına benzemiyor, görüntüler eski çağlardan daha geri gidiyor. Öyle sahneler TV ekranlarında yansıyor ki şaşmamak mümkün değil, sokaklarda akan kanlar, kaçan danalar, koçlar ve kendini yaralayan bir sürü acemi kasap binlerce yıl öncesinden de geriye gidiyor.

    Milyonlarca hayvanı bir kaç gün içinde vahşice yokeden, tüm bir kültürü, türban, çarşaf, yüksek cami minaresi, namaz, ramazan, sünnet ve ‘kurban kesme’ ile betonlaştıran Türkiye’deki post modern Türk İslam sentezi, özünde bir kültürsüzleşme, bir sanatsızlaşma, bir felsefesizleşme/fikirsizleşme, vasatlaşma (ve odunlaşma!) demektir. ”Kurban bayramı”, toplumları şiddete yöneltmektedir. Öldürmeye, kesmeye, kan akıtmaya vicdanı rahatlıkla elveren insanlar, öldürmeyi kanıksamış insanlar, savaşların terörün, cinayetlerin de başlıca sorumluları oluyorlar. Kasaplar bayraminda hayvanları boğazlayanlar, ölümü öldürmeyi kanıksamış insanlar başka insanları da rahatlıkla öldürebiliyor. Ölüdürmenin, can almanın, kan akıtmanın, işkencenin, normal ve olağan sıradan bir şeymiş gibi gösterilmesine karşı çıkıyoruz.
    Bir canlıyı öldürüp, parçalamaya alıştırılmış bir çocuğun, gelecekte kendi türünün de katili olabileceği şüphesizdir. 
    AKP İslamiyeti hoşgörüsüz, lanet, kötücül, dogmatik ve siyasi birşey olarak uygulamada Osmanlı kafasını örnek almaya devam ediyor. Anadolu insanlarının ruhunun/kültürünün/uygarlığının Kur’an kursuna indirgenmesi, kadınların çamaşırlarına, din-ahlak adına, onların sağlığını bozacak derecede müdahale edişlmesi, tek tip islamist insan tipinin hortlatılması, kültür fakümü yaratmaktan başka bir şey değildir. Boşluğun bu kadarı klinik bir vak’adır ve bu çevrenin kültürel boşluğunun neden uzaydan daha boş olduğuyla da kimse cidden ilgilenmemiştir…

    Yeni sistemin başı Erdoğan’ın bütün işi Cami ve İslamın yayılması dır: dünyanın her yanına cami kurmayı ana amaç edinen Selefici Erdoğan İŞİD ve El Kaide gibi İslamın mutlak hakimiyetine soyunmuş durumda!
    Moskova’ya büyük cami kuran Seleficiler iyice palazlanarak vahşi ideolojilerini hakim kılmaya hız veriyorlar.. Bu türden İslami anıtlar, her tarafa kurulan ve gösterişi ile çevreye hükmeden yüksek cami minareleri eski zamanların put kültürünün biçim değiştirmiş hallerinden başka bir şey değildirler.
    Bu durum, haktan, hukuktan, adaletten, insanlıktan nasip almadan dünyanın başına bela olmuş bir ilkelliktir…

    AKP’nin temsil ettiği İslam fetih ve yağma ideoljisidir. Osmanlı’nın devr aldığı İslam-Arab istilaları hızla yayılarak ilkel milletleri hakimiyeti altına almış ve dünya uygarlığına büyük bir darbe vurmuştur. İslam; Cihad/istila/vahşet/dehşet/soygun/vurgun/talan/çapulculuk ve eşkiyalık ile tek din haline getirilmiştir…

    AKP’nin Suriye topraklarını ele geçirmek için son olarak kurdurttuğu Al Nusra+Fetih Şam cephesi, eski Osmanlı Cihat felsefesinin tekrarıdır…
    Savaşta ele geçen ülkeler fetih toprağı, öldürülen insanlar Allah’ın takdiri, ele geçirilen kızlar ve kadınlar (köle-cariye-seks işçisi-hizmetçi) erkek çocuklar köle (esir pazarında sermaye) İslam’ın şerefi; köle pazarında satılan insanlıktır. İslam; haktan, hukuktan, adaletten, insanlıktan nasip almadan dünyanın başına bela olmuş bir ilkelliktir…

    AKP çetelerinin propogandalarının merkezinde olan isimler İslam’dan önceki Putperest isimleridir. şimdi Allah dediğimiz put Abdallah, Allah’ın kulu demektir ve İslam öncesi Ay tanrısı (el-ilah) ismidir. Muhammed Kabe’de 360 put içerisinde geriye sadece Allah putunu bırakmıştır, Çünkü biyolojik babasının adı Abdallah idi!
    AKP’nin en büyük silahı olan Cihad nedir ? İslam Dinini tebliğdir. Sözle tebliğ edersin. Kabul edene itaat ettirir. Etmeyen ile ise savaşırsın. Savaşamayacak ve vergi verecek parası olmayan milletler İslam’ı kabul etmek zorunda kalırlar.

    Şimdi gelelim Osmanlı Ocakları denilen çetelere: AKP’nin Özel Harekatı Osmanlı Ocakları İŞİD’leşiyor!

    Cenaze timleri adı altında da hareket eden ve kriminal bir geçmişi olan, bunalım geçirerek sonradan Müslüman olan gençlerden oluşan, hayatını düzene sokmakta zorlanmış ve kendisine yeni bir sistem sunan İŞİD ve diğer Cihatçıların hayranı, Erdoğan tipinde otoriter bir güç arayışındaki gençlerden oluşan bu çeteler, zaman içinde TC’nin ana savunma gücü olarak tasarlanıyor…
    Bu çeteler daha önce AKP propaganda çalışmalarında kefen giydirilip, ellerine palalar verilerek meydanlara sürülmüştü.
    AKP cenaze timleri, Şam cephesi-Nusra -Fetih ordusu ve IŞİD’in başarısı ve antisemitizmin, Sünni İslam dışındaki yönelimlerin yok sayıldığı, Batı nefretinin tetiklendiği, demokratik değerlerin tehdit olarak gösterildiği resmi devlet politikalarının hüküm sürdüğü köklerin bulunduğu Türkiye’de taban buluyor.

    UYAN ARTIK!

    Kurtuluşun, ilkel Arap kabilelerinin yaşam biçimlerinden doğan AKP, İŞİD veya AL- Nusra gibi örgütlerin felsefesi ile değil, aksine onların senin üzerinde yarattığı kültü yırtıp atmandan geçer!
    Uyan artık ilkel çağların çöl İŞİD’çisi Muhammed’in ve Türkiye’nin her tarafına cami kurarak Arapça bağırma, çağırmalarla hayatı çekilemez hale getiren AKP çetlerinin kafesinden kurtul artık!! 7.yüzyıla ait ilkellikler, çöl saçmalıkları ile bir yere varılamayacağını gör artık!
    Muhammed; Erdoğan ve diğer tüm Arap diktatörleri gibi despot bir Arab lideridir. 7.yüzyılda putperest ilkel Arab kabilelerini kendi liderliği altında Millet haline getirerek kendi devletini kurmuştur. Putperestliği tek tanrılı dine dönüştürmüştür. Kur’an; Muhammed’in emirleri, devşirme bilgilere yaptığı felsefi yorumlardır. İlk İslam Devleti anayasasıdır. İŞİD’in şimdi yaptığı Muhammed’i aynen kopyalamakan başka bir şey değildir…
    İŞİD, Muhammed döneminin en güzel kopyasıdır. İŞİD Müslüman değildir demek, İslam’ın doğuş ve gelişmesi konusunda zır cahil olmak demektir.
    İslam’ın tüm ibadetleri, Kurban bayramı vs.. Putperestlik ibadetleridir. Muhammed İslam ile Putperestliği tek tanrılı din haline getirmiştir. Muhammed feodal İlkel Putperest Arab kabilelerini millet haline getirip ilk islam devletini kurup lideri olmuş ve devşirdiği bilgilerle yazdığı Kur’anı bu devletin anayasası yapmıştır…
    İlkel bir Arab’ın ve onun takipçisi AKP’nin yalanlarına daha fazla inanma artık. Bilim ve teknoloji üretmek için uyuşmuş bir beyin değil, uyanık bir beyin lazım. Muhammed denilen ilkel Arab’ın bu putun en sevdiği kulu ve en sevdiği peygamberi olduğu iddia edilir. Namazda bu puta eğilip, yerlere kapanarak yardım, iyilik, merhamet, esirgeme, koruma, yüceltme, zenginlik ve bereket istenir. Modern zamanda akıl dışı bir ilkelliktir.

    1400 SENEDEN BERİ DEVAM EDEN BARBARLIK MANZARALARI:

    Hacı olma derdindeki milyonlarca ilkel Müslüman Kurban bayramı namazı kılıp şeytan taşlama ritüeli yaparken birbirini ezmeye devam ediyor…
    Mekke’de ki son şeytan taşlama ve zalimce birbirini ezme eylemi, İslamın ne kadar geri kaldığını, Müslümanlarda genel bir beyinsel yıkılma ve cinnet halinin yaşandığını, hatta ve hatta 4 000 sene önce Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarını kuran halkların yaşam seviyesinin daha gerisine gidildiğinin ispatıdır…
    İslamda ki bu feci geri kalmışlık durumu, bu dinin etkisine giren halkların beyinsel ve ruhsal gelişmelerinin tamamen geriye çekildiğini, uygarlık dışı bir oluşumla, evrensel bütün pozitif gelişmeyi yadsıdıklarını gösteriyor..

    HAC’DA YAŞANAN BAZI KATLİAMLAR!

    1987: Suudi yetkililer, gösterilere müdahale ederken 400 kişi öldü. 
    1990: Putçu Kutsal bölgelere çıkan tünellerde bin 426 hacı öldü. 
    1994: İzdihamda 270 kişi hayatını kaybetti. 
    1997: Çıkan yangında 343 hacı öldü, bin 500 kişi yaralandı. 
    2006: “Şeytan taşlama” esnasında yaşanan kazada 364 hacı öldü. 
    2015: Cami minaresi çöktü, 107 ölü
    24-09-2015 : Şeytan taşlama adına birbirini taşlama ve ezme, ilk belirlemelere göre en az 780 ölü.

    İslami yapının geldiği nokta, bu ideoloji ile beyinleri yıkanmış 100 milyonlarca cahil insanın bu gezegen için bir tehlike oluşturmaya başladığı gerçeğini vurgulamakta yarar var!
    Beyinleri çöl dogmaları ile körleştirilmiş ilkel barbar kitleler şeytan taşlama adı altında birbirlerini acımasızca ezerek, şeytanlığın en kötü örneğini sergilediler…Hacılar, küçük, orta ve büyük şeytana yedişer taş atma sırasında katliama yol açtılar. Şeytan diye birbirlerini taşladılar…

    Sevgi ve Saygılarla
    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey
    ———————————————————————-
    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Irem haloglu
    Ferdi koçkar
    Yeliz seren
    Vedat Konak
    S. Aktaş
    Pelin Moda,
    Bedri Engin,
    Hasan Sirtan
    M. Eskici
    Nazmi Dogan,
    Sevda Suner
    R. Adalı
    Sezer Aşkın,
    H. Datvan,
    Salih Demir,
    FERDİ KADER
    Erhan Vural
    Necmi Derinsu
    Ahmet Kaymaz
    Aslan IŞIK
    Nizamettin Duran
    A. Demir
    hasan kayısoğlu
    Melahat Baykara,
    ismail çekmez.
    Aydin Nizam
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk,
    Tekin Balkic
    Selma Altuntaş,
    Murat Koç
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Erdal Cömert
    Ismail Bulak
    Ahmet Meriç
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman B.
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    Aynur Balkaya
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    İsmet Yelkenci
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    M. Oktay
    Kemal Aktas
    Yelda tekinoglu
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Murat Bakır
    O. Dem
    Salih Aktaş
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Mustafa Karkaya
    Omer Aytac
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik
    Hasan Mesut Akkaya
    Necmi Guler
    Erhan Isguz
    Meral Okur
    Bilge Okyaz.
    Kemal Koç
    L. Mirakoğlu
    Oktay Kızılcık
    Mehmet Yavuzgil
    Erdal Polat
    Hüsnü oktay
    k. Sankay
    Ahmet tekin.
    Semra Kaya
    Mustafa Çiçek
    Kayhan Göçkaya
    Erdal Solgun
    Mehmet Solgun
    Esra Solgun
    N. Altik
    Oguz Karakış
    Leyla Mert
    Işık mert
    D. Öksüz
    Erdem Yılmaz
    Ayse Eltan
    S. Guner
    M. Deniz Ok
    Mehmet İnce
    Huseyin Cinar
    Meltem Cinar
    Berk Cinar
    L. Demirkaya
    Huseyin Çilek
    Ayten Irmak
    D. Okdere
    Ali Uskan
    İrem Haloğlu
    Berdan Temiz.
    H. Baskale
    Murat Gülay
    Esra Gülay
    Mustafa Akyol
    A. jale Kol
    M. Kol
    Tamer Oktay
    Aslan Burukoglu
    I. Demir
    Nurettin Akdal
    Uzan Kara
    ismail Igdır
    Ali Serin, Gül Akın, esra Serin, Mehmet Y. Yıldıran.
    Nuri Şen
    Hasan.Y. Balci
    Mehmet Yucel
    İsmet C. Koray
    Salih Söğütlü. H. Ali Erkan
    Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
    Ali Dem. Sarahoğlu
    Ayten Karaman, Mehmet Azal
    L. Uzan, Harun Tabaklı
    Ertekin Sancak, mehmet değerli.
    Kemal Güler, Zeynep Güler
    B. Urak.
    ADNAN Yörükoğlu
    Ismail Duygu, Erdem Duygu, Aydın Üzel. S. Ali Kandarlı
    Hasan Incedemir.
    N. kayıkçı.
    Bayram Akçak
    İsmail Dilpek.
    Kemal Uzunyayla, Mehmet Gölek, Necip Kaplan
    Zeynep Olgun, Mustafa Gülay, Nuri gülay, Arzu Gülay
    Mehmet Gülçiçek. Seher Gülçiçek.Mustafa E. Sırat.
    Oktay Baykuş. Ezra Seren. Nuray Karaçay.Ali karaçay. Murat Karabel. Nedim Arslan. Haydar Erkin.

  12. ÇETE DEVLETİ OLARAK KALMANIN RİZİKOSU!

    Suruç ve Diyarbakır’da olduğu gibi Ankara katliamında da Türk emniyet güçlerinin bombaların patladığı yerden çekilmiş olması, fakat kaçış yollarını bilerek kapatıp kaçanlara gaz ve su sıkarak ölüm paniğini büyütmesi, katliamı fiilen yönettiklerini ispatladı!
    Diyarbakır ve Suruç katliamları güya soruşturuluyordu. Hani sonuç?…

    Bu katliamlar,Türk devletinin resmen bir çete devleti olduğunu bir kez daha vurguluyor! Türk devleti, kanunlar üstü bazı asker sivil çeteler kombinasyonundan öteye gidemiyor. Bazan Askeri, bazan da Dinci çetelerin ağırlık kazanması özü değiştirmiyor! Kürtler’e saldırıya destek karşılığında, AKP’ye mutlak iktidarın kontrolünü vaat eden TSK, çeşitli örgütlerde kümelenmiş çetelerini yeni katliamlar yapmak için devreye soktu! 1990’ların Kürt halkına karşı imha ve yok etme, sindirme harekatı yeniden yürürlükte… İnfazlar, insanları alıp kaybedip yok etmelere yeniden hız verildi! Türkiye denilen alanda 24 000’in üzerinde insanın katili hala ‘meçhul! Faili meçhul binlerce cinayet var. Hani tutuklu katiller? Ya binlerce köyün yakılmasının failleri?… Şu sonuca varmak yanlış mıdır? Türkiye’de Gayri Müslüm ve Kürt öldürmenin önünde herhangi bir yasa engeli yoktur. Generaller veya onların kullandıkları terör örgütleri neden katliam yapmasınlar ki? Kimden korkacaklar ki?
    Önceki katliamlar gibi Ankara katliamı da Türkiye Cumhuriyeti devletinin ürünüdür. Hükümet de o aygıtın bir parçasıdır.
    Türk devletin’nin tarihi, katliam ve soykırımlardan oluşuyor. Kuruluş temelinde, Anadolu ve Mezopotamya’nın yerli halkları olan Rum,Ermeni, Kürt ve Suryani’lerin kanı vardır. Katliamcılık, Türk çeteleri için bir alışkanlık, gelenek ve ahlak olmuş, devletin resmi doktirinine dönüşmüştür.

    Katil kim?

    AKP mantığına göre, IŞİD, Türkiye’nin Amerikalılara İncirlik üssünü açmasına ve Amerikalılarla birlikte IŞİD mevzilerine saldırmasına kızınca gidip Kürtleri öldürüyor! Denklemde bir bozukluk varmı?
    Üstelik ölenler, kendi kendilerine saldırı düzenlemekle bile suçlanabiliyor, ama mantık hâlâ sağ, akıl nezle bile olmadığını iddia ediyor.

    Katliam ve Türk devleti!
     
    Devletin vatandaşının güvenliğini almaması o devleti olayın faili yapar. Suruç Katliamı’nda olduğu gibi, eylem anında devletin oradan çekilmiş olması, kaçış yollarını ise kuşatıp kapatması, kaçanlara gaz sıkması, devleti yönetenlerin katliamları da yönettiklerini ortaya koyuyor.

    Bu nedenle devletin olmadığı ve seyirci konumunda olduğu her katliam “devletlü” katliamıdır. AKP çetelerinin ‘devletlû’ olduklarını inkar etmeleri de artık mümkün değildir. Cizre, Nusaybin, Silvan, Varto, Şemdinli ve daha birçok yerde bebeklerden yaşlılara kadar önüne gelen Kürdü öldüren ve onları “terörist” ilan eden, Şırnak’ta Kürt gençlerini canlı canlı panzerlerin arkasında yuvarlayarak katleden, ölülere saygıyı tanımayan, Kürt savaşçıların mezarlarını dozerler ve bombalarla imha eden, Kürt toprağını yasaklarla cezaevine dönüştüren, dağını taşını bombalayan iktidarı, son katliama katkı yapmaktan alıkoyacak herhangi bir ahlaki engel kalmış mıdır?

    Bu devlet nasıl yüce olabiliyor? Bu devlet nasıl merhametli olabiliyor?

    TC devleti ilk önce kendi çeteleriyle, katliamlarıyla yüzleşmelidir.

    AKP hükümeti IŞİD’in Suriye kolunu Çeçenlere kurdurttu. Yıllardır İstanbul da yaşayan Ömer Çeçen’i IŞİD’in başına getirildi. Türkiye-Katar- Suudi Arabistan IŞİD’in finansman, askeri ve lojistiğini üstlendi.
    IŞİD’in askeri eğitimlerini AKP’nin kontrgerilla örgütü olarak bilinen ve merkezi Beylikdüzü’ nde bulunan SADAT (Uluslararası Savunma Danışmanlığı) yapıyor.
    Dünyanın çeşitli ülkelerinden IŞİD’ e katılan çeteciler de Türkiye üzerinden Suriye ve Rojava’ya gönderiliyor. Bu organizasyonu da MİT üstlenmiş durumda. MİT korumasında Hatay, Adana, Ceylanpınar, Kilis gibi merkezlere toplanan çeteciler sınırdan savaş bölgelerine yollanıyor. AKP hükümeti IŞİD’e İHH aracılığıyla tırlarla silah yolladı. Bu sevkiyat mitin denetiminde gerçekleşti. Kamuoyuna yansıyan bir ses kaydında Mit Müsteşarı Hakan Fidan çetelere nasıl silah ve mühimmat akışının sağlandığını şu sözlerle itiraf ediyor: “2 bine yakın tır malzeme biz gönderdik oraya.”

    Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler 25 000 militanın daha silahlandırılıp, gerekli silah ve mühimmatın, Kürtler’e karşı savaşan örgütlere ulaştırılmasını, ABD ve Rusya’nın Kürtlere olan sdesteğinin de kesilmesi gerektiğini açıkça ifade etmeye başladı.
    Tırlarla Suriye’ye insani yardım değil, silah taşındığı uluslararası belgelere de girdi. Birleşmiş Milletler kayıtlarına göre; 2013 Haziran ayın da Türkiye den Suriye’ye 9303 kodlu silah cinsinden 3,6 ton, Temmuz ayında 4,4 ton, Eylül ayında ise 29 ton,Mayıs 2014 37 ton, Ekim 2014 46 ton, Şubat 2015 82 ton.. silah yollanmış.
    Birleşmiş Milletlerin verilerini Türkiye İstatistik Kurumu da doğruluyor. Kurum 2013 Ekim ayına kadar Türkiye’den Suriye’ye silah gönderildiğini, 93 numaralı kodla da kayıt altına almış.” Daha sonrakiler ise devlet sırı olarak bile kayt edilmemiş!!!
    AKP’nin ve bazı devlet görevlilerinin IŞİD ile olan ilişkilerini Tırları durdurup işlem yapan ve şimdi cezaevinde olan savcıların mahkemedeki ifadeleri de doğruluyor.

    TSK’yı oluşturan bütün çeteler, Suudi Arabistan ve Katar’ın finanse ettiği, Türk devletinin ise birebir koordine ettiği Irak Şam İslam Devleti-IŞİD ve diğer AL Kaida fraksiyonlarını, Kürtler’e karşı savaşmakta kullanıyorlar!
    Bu şekilde son olarak Ankara katliamını yapan Cihatçıların MİT’in İŞİD örgütlenmesi olan ve takma adları ‘Dokumacılar’ olan bu çetelerce yapıldığı ortaya çıktı. Dokumacılar denilen teşkilat İŞİD adı altında maskelenmiş bir MİT örgütlenmesidir. Kobane savaşı döneminde 2600 kişiden oluşan bu çetelerin ilk görevleri,TC ile Raka arasında bulunan Tel Abyad’ı korumak ve Türkiye’den İŞİD merkezine yapılan ticaret ve silah akışını güvenlik altına almak idi.. YPG savaşı kazanınca, az bir kayıpla, çoğu MİT tarafından TC tarafına alınıp yeniden örgütlendirildiler…Dokumacılar denilen bu çeteler, bir dönem JİTEM tarafından Kürtlere karşı yönetilen Hizbullah benzeri örgütlenmiş ve Türk ordusu ile koordineli çalışıyor.

    TC adına İŞİD maskesi altında cihatçıları Kürtler’e karşı yöneten MİT elemanı Mustafa Dokumacı Türk İŞİD’i denilen örgütlenmeyi Jandarma yardımı ile yapıyor. Diğer yandan AKP, Sedat Peker benzeri eski Jitemcilere tekrar görev verdi. Daha önce bunların çoğu Hizbullah örgütü diye de tanıtılıp halk kandırılıyordu!

    Türk uçaklarının robotvari bir şekilde, İŞİD eylemcileri ile ortak tek bir kumandayla her katliam paralel olarak Kürtleri bombalaması tesadüf değildir! Türk hava kuvvetlerinin, İŞİD eylemlerine paralel olarak otomatikmen havalanıp Kürt yerleşim birimlerini bombalaması ortak bir kumanda merkezinin varlığına tekabül ediyor.

    Son katliamlarla birlikte TSK’nin, İŞİD ve diğer Cihadist örgütlerle koordineli çalışmaları büyük oranda deşifre oldu.
    Suruç katliamında tesadüf gibi görünen eylemlerin, kendiliğinden ve tesadüf olmadığı, aksine ortak bir koordine ile hareket ettikleri bugün ortadadır…
    İŞİD adı altında canlı bombalar patlatılınca, TSK’nin Kürt köylerini bombalamaya başlaması var olan bir devlet planının uygulanmasıdır!

    Çeteler, Susurluk, Ağar veya Çatlı ile bitmedi!

    Türkiye’nin hala bir çete devleti olarak kaldığının en son ispatı, azıllı katil Sedat Peker,Trabzon ve Rize emniyeti eşliğinde 42 kişilik silahlı adamı ile AKP seçim mitingini yapması oldu! Sedat peker denilen mafya reisinin Trabzon ve Rize emniyetine emir verip AKP’nin başarılı çıkması için aktif faaliyet yürütmesi, İstihbarat ve emniyet güçleri ile ortak eylemler yapması, TC’nin çete devleti olarak kaldığının bariz bir örneği oldu! Mafya babaları Erdoğan’ı başkan olarak görmek istiyor:AKP’nin Erdoğan diktası için Sedat Peker mafya liderine, 3 ilin emniyetini tahsis ettiği ortaya çıktı. Böylece AKP ve Erdoğan’ın mafyadan medet umar hale geldiği belli oldu. Bu çete lideri, devletin esas sahibi olarak Rize’de, Erdoğan mitingi yaptı. Bütün Polisi emrine alarak alanı bariyerlerle kapattı. Herkesin üzerlerini arattırdı…

    Erdoğan’ın AKP için yürüttüğü seçim kampanyasında olduğu gibi miting alanında sadece Türk bayraklarının açılmasına izin verildi. 

    AKP tarafından devr alınıp adına TC denilen çete devletinin bütün görevi, işlenen “cinayetlerin üstünü örtmektir. Bu organizasyonlar ve yaptıkları, AKP çetesinden Teşkilat-ı Mahsusa uzanan bir geleneğin ürünüdür…Görüldüğü gibi AKP iktidarı da her zamanki gibi, kontrollerindeki birkaç İŞİD tetikçisini öne sürerek katliamlarının üstünü kapatmak istiyor. AKP, Kontrgerilla,Tayyip Erdoğan-MİT ortak yapımı olan katliamlarda, sahtekârca bir şekilde, Suriye kaynaklı İŞİD maskesi takılıp işin içinden çıkılmaya çalışılıyor! Halbuki en basit örneği ile, MİT’in kontrolünde olan Türk İŞİD’nin yaklaşık 600 elemanı da Suriye’nin İdlib eyaletini işgal etmek için görevlendirmiş! Bunların katliamlar yapması için oradan buraya, veya başka yerlere nakli esas sorumluları gizleyemez! ‘Suriye’den geldiler! demekle suçun sorumluluğundan kurtulamazsınız… Görüldüğü gibi Ankara katliamı da diğer cinayetler gibi her yönüyle karanlıkta kalacak. Bütün faili meçhuller gibi karanlıkta kalmaya mahkumdur. Eğer Türkiye’de bir cinayet karanlıkta kalıyorsa bu cinayeti bizzat devletin kendisi işlemiştir. Türkiye’de devlet cinayetleri işler, gazeteleri havaya uçurur, yargı ve diğer kurumlar da bu cinayetlerin ortaya çıkarılmamasına çalışır. Perde görevi görür. Yargının ve diğer kurumların görevi budur. Bütün dünya da oynanan yargı oyunundan bir sonuç bekler.

    AKP çetesinin kanlı seçim hazırlığı!

    AKPçetesi, kana bulanmış oylarla mutlak hakimiyeti kaybetmemek için sonuna kadar direnme kararlılığında…! Oy için kitle katliamlarından medet uman AKP, İŞİD’en daha tehlikeli projelerini devreye sokmaktan çekinmiyor! Tarihin bir evresinde İttihat ve Terakki iktidar olmak için nasıl ki Teşkilât-ı Mahsusa’nın yöntemlerini kullanmış ise; bugün AKP aynı Teşkilât-ı Mahsusa yöntemlerini devreye sokarak yeniden iktidar olmak istiyor.
    Katliamda mümkün olduğu kadar fazla can kabı yaratmak için polis ve MİT’in yolları kapatıp kaçanlara biber gazı sıkması AKP’nin bu eylemde baş rolde olduğunu ispatlıyor!.

    AKP çeteleri için, korkutulmuş sindirilmiş insanlardan gelecek oylar, insan canından daha değerlidir. Suruç ve Ankara katliamlarından sonra AKP oylarında yükseliş görülmesi, Anadolu’ya soykırımlar yaparak yerleşen Türk İslamcı gürühun tek anladığı dilin ancak bu katliamlar dili olduğu yeniden vurgulamaktadır!

    Sevgi ve Saygılarla

    Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey
    ———————————————————————-
    Esin Duran,
    Selda Suner,
    N. Gök,
    Irem haloglu
    Ferdi koçkar
    Yeliz seren
    Vedat Konak
    S. Aktaş
    Pelin Moda,
    Bedri Engin,
    Hasan Sirtan
    M. Eskici
    Nazmi Dogan,
    Sevda Suner
    R. Adalı
    Sezer Aşkın,
    H. Datvan,
    Salih Demir,
    FERDİ KADER
    Erhan Vural
    Necmi Derinsu
    Ahmet Kaymaz
    Aslan IŞIK
    Nizamettin Duran
    A. Demir
    hasan kayısoğlu
    Melahat Baykara,
    ismail çekmez.
    Aydin Nizam
    Uğur Demir
    Ismail B. Cenk,
    Tekin Balkic
    Selma Altuntaş,
    Murat Koç
    Filiz Serin,
    Nedim Serin,
    Vedat Koçak,
    Salih Birdal,
    Erdal Cömert
    Ismail Bulak
    Ahmet Meriç
    Mustafa Gur,
    Hasan Zafer
    Bahar Ünsal
    Osman B.
    Ayse bahar
    Metin Maslak
    H. Maslak
    Dilek Solak
    zeynep içkaya
    Sevda maslak
    Sercan Gezmiş
    Aynur Balkaya
    İpek Doğan
    Nazım Doğan
    Murat Doğan
    esin erkan
    Beyhan erdem
    n. erdem
    İsmail Deniz
    Ayten BARAK
    Ugur Birdal
    Ahmet Tan
    İsmet Yelkenci
    Yıldırım Kongar
    Selma Kongar
    Birol Aytekin
    Hatice Gül
    Ibrahim Erkin
    Kemal erdem
    Rıza Akdemir
    Mehmet Coskun
    Hüseyin demir
    fethi killi
    Yeliz Ender
    Mustafa Ender
    Ugur Basak
    Kemal Dektaş
    Ayten Ilkdal
    Nuri Aktanır
    Metin Koc
    Sevgi Ender
    Burhan Kulakçı
    Oğuz Duran
    Burcu Kanter
    Aysel kanter
    Erol kanter
    Layla SOLGUN
    M. Oktay
    Kemal Aktas
    Yelda tekinoglu
    Orkun Keskin
    T. Vural
    Oğuz şen
    Nur Şen
    Ismail çaykara
    Burhan Orkal
    D. Kahan
    Seher Yıldız
    Esra akkaya
    Mehmet Uzan
    Yeliz IŞIK
    Murat Bakır
    O. Dem
    Salih Aktaş
    Seyhan İlknur
    Osman Çekiç
    esma yıldız
    Murat Çetindal
    Ali OkyarMusa Tekin
    Aslı Birdal
    Nazmi Doğan
    İnci Gür
    L. Okar
    Mustafa Karkaya
    Omer Aytac
    Mürsel Bozkır
    Zeynep Şengül
    Gülcan Iğsız
    Murat Nidar
    şemsi Kaya
    Ayten Ekşi,
    Eda leman
    nermin ışıl
    D. Polat
    Kadir Erdem
    Serdar OKTAY
    Mehmet Özdemir
    Mustafa Erkan
    Nuri AKTAS
    Emine AKTAS
    O. Kadir Ergun
    Metin Kurca
    Sedat Isiklar
    Filiz Bag
    Kadir Baskale
    Sevim Varlik
    Hasan Mesut Akkaya
    Necmi Guler
    Erhan Isguz
    Meral Okur
    Bilge Okyaz.
    Kemal Koç
    L. Mirakoğlu
    Oktay Kızılcık
    Mehmet Yavuzgil
    Erdal Polat
    Hüsnü oktay
    k. Sankay
    Ahmet tekin.
    Semra Kaya
    Mustafa Çiçek
    Kayhan Göçkaya
    Erdal Solgun
    Mehmet Solgun
    Esra Solgun
    N. Altik
    Oguz Karakış
    Leyla Mert
    Işık mert
    D. Öksüz
    Erdem Yılmaz
    Ayse Eltan
    S. Guner
    M. Deniz Ok
    Mehmet İnce
    Huseyin Cinar
    Meltem Cinar
    Berk Cinar
    L. Demirkaya
    Huseyin Çilek
    Ayten Irmak
    D. Okdere
    Ali Uskan
    İrem Haloğlu
    Berdan Temiz.
    H. Baskale
    Murat Gülay
    Esra Gülay
    Mustafa Akyol
    A. jale Kol
    M. Kol
    Tamer Oktay
    Aslan Burukoglu
    I. Demir
    Nurettin Akdal
    Uzan Kara
    ismail Igdır
    Ali Serin, Gül Akın, esra Serin, Mehmet Y. Yıldıran.
    Nuri Şen
    Hasan.Y. Balci
    Mehmet Yucel
    İsmet C. Koray
    Salih Söğütlü. H. Ali Erkan
    Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
    Ali Dem. Sarahoğlu
    Ayten Karaman, Mehmet Azal
    L. Uzan, Harun Tabaklı
    Ertekin Sancak, mehmet değerli.
    Kemal Güler, Zeynep Güler
    B. Urak.
    ADNAN Yörükoğlu
    Ismail Duygu, Erdem Duygu, Aydın Üzel. S. Ali Kandarlı
    Hasan Incedemir.
    N. kayıkçı.
    Bayram Akçak
    İsmail Dilpek.
    Kemal Uzunyayla, Mehmet Gölek, Necip Kaplan
    Zeynep Olgun, Mustafa Gülay, Nuri gülay, Arzu Gülay
    Mehmet Gülçiçek. Seher Gülçiçek.Mustafa E. Sırat.
    Oktay Baykuş. Ezra Seren. Nuray Karaçay.Ali karaçay. Murat Karabel. Nedim Arslan. Haydar Erkin. Şenay Temel, Adnan Temel. M. Adil Oktan.

Leave a comment